Ani bel tutulmaları, bel bölgesindeki kasların ani ve aşırı kasılması sonucu ortaya çıkan ağrılı bir durumdur. Bel tutulmaları, hareket kısıtlılığına, duruş bozukluğuna ve yaşam kalitesinin düşmesine neden olabilir. Bel tutulmalarının tedavisinde farklı yöntemler kullanılabilir. Bunlardan biri de Süper İndüktif Sistem (SİS) adı verilen yüksek yoğunluklu manyetik alan terapi sistemidir.
SİS, yüksek güçlü bir bobin tarafından oluşturulan elektromanyetik dalgaların insan vücudundaki etkilerinden faydalanma amacı taşır. Bu teknoloji, ağrı kesici, kas gevşetici, kas kuvvetlendirici, kırık iyileşmesi, dolaşım artırıcı ve spastisite azaltıcı gibi terapötik etkiler yaratır. SİS, tamamen hastaya temas etmeden kullanılabilen, elbiseler üzerinden uygulama yapılabilen ve 2.5 Tesla güce çıkabilen, derin etkili bir sistemdir.
SİS ile bel tutulmalarının tedavisinde, elektromanyetik enerjinin sinir depolarizasyonu ve kas kontraksiyonlarına neden olması sayesinde kas fasilitasyonu veya kuvvetlendirme etkisi ortaya çıkar. Ayrıca, yüksek yoğunluklu elektromanyetik alanın tedavi bölgesindeki kan sirkülasyonunu artırması ve vaskülarizasyonu desteklemesi ile ağrı azalması ve iyileşme sürecinin hızlanması sağlanır.
SİS ile bel tutulmalarının tedavisinde, manüel terapiye göre daha güvenli olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü SİS, hastaya herhangi bir basınç veya germe uygulamaz, sadece elektromanyetik dalgalarla etki eder. Bu sayede, hastanın ağrısını artırmadan veya eklem veya disk hasarı riski olmadan tedavi edilmesi mümkün olur. SİS, ayrıca manüel terapiye göre daha hızlı ve daha kolay uygulanabilen bir yöntemdir.
Sonuç olarak, SİS ile bel tutulmalarının tedavisinde, manüel terapiye göre daha güvenli, daha etkili ve daha pratik bir alternatif sunulmaktadır. SİS ile bel tutulmalarının tedavisini denemek isterseniz, kliniğimizde sizleri bekliyoruz.
Yazar: Dr. Özgür Karakoyun
Süper İndüktif Sistem ile Bel Fıtığı Tedavisi
Süper İndüktif Sistem ile Bel Fıtığı Tedavisi
Bel fıtığı, omurgalar arasında bulunan ve amortisör görevi gören disklerin zorlanma, düşme, ağır kaldırma gibi nedenlerle yerinden kayması veya yırtılması sonucu omurilikten çıkan sinirlere baskı yapması durumudur. Bel fıtığı, bel ve bacaklarda şiddetli ağrılara, uyuşukluk, kas güçsüzlüğü ve idrar tutamama gibi sorunlara yol açabilir. Bel fıtığı tedavisinde cerrahi yöntemlerin yanı sıra ameliyatsız yöntemler de geliştirilmiştir. Bunlardan biri de süper indüktif sistem (SIS) adı verilen bir fizik tedavi yöntemidir.
Süper indüktif sistem, yüksek frekanslı elektromanyetik alanlar kullanarak dokuların ısıtılmasını ve kan akışının artırılmasını sağlayan bir cihazdır. Bu sayede dokulardaki iltihaplanma, ödem ve ağrı azalır, iyileşme süreci hızlanır. Süper indüktif sistem, bel fıtığı olan hastalarda sinir köklerine baskı yapan disklerin hacmini küçültmeye ve sinir fonksiyonlarını iyileştirmeye yardımcı olur.
Süper indüktif sistem tedavisi, bel fıtığı tanısı konulan hastalara doktorun önerisiyle uygulanabilir. Tedavi seansları yaklaşık 15-20 dakika sürer ve haftada 2-3 kez olmak üzere toplam 10-15 seans yapılır. Tedavi sırasında hastalar herhangi bir ağrı veya rahatsızlık hissetmezler. Tedavi sonrasında hastalar günlük aktivitelerine devam edebilirler.
Süper indüktif sistem tedavisinin avantajları şunlardır:
– Ameliyatsız ve ilaçsız bir yöntemdir.
– Yan etkisi yoktur veya çok azdır.
– Kısa sürede etkisini gösterir.
– Hastanede yatmayı gerektirmez.
– Uygulama kolay ve konforludur.
Süper indüktif sistem tedavisinin dezavantajları şunlardır:
– Her hastaya uygun olmayabilir.
– Tek başına yeterli olmayabilir, diğer tedavi yöntemleriyle kombine edilmesi gerekebilir.
– Kalp pili, metal implant veya gebelik gibi durumlarda uygulanamaz.
Süper indüktif sistem tedavisi, bel fıtığı olan hastalara cerrahiye alternatif bir seçenek sunmaktadır. Bel fıtığı şikayeti olan hastaların doktorlarına danışarak en uygun tedavi yöntemini belirlemeleri önemlidir.
Kliniğimizde süper indüktif sistem ile hastalarımızı tedavi etmekteyiz. Randevu ve bilgi için 05459195413 numarayı arayabilirsiniz.
Unikompartmantal Diz Protezi Nedir?
Unikompartmantal Diz Protezi Nedir?
Diz eklemi, insan vücudunun en önemli ve en karmaşık eklemlerinden biridir. Bu eklemin sorunları, yaşlılık, yaralanma veya aşırı kullanım nedeniyle ortaya çıkabilir. Diz eklemi sorunlarından biri, diz eklemi yüzeyindeki kıkırdağın bozulmasıdır. Bu durum, diz protezi cerrahisi ile tedavi edilebilir. Unikompartmantal diz protezi, diz eklemi yüzeyindeki hasarlı kısımların yerine konulması için kullanılan bir tür diz protezidir. Ancak, bu protezler tam bir diz protezi yerine yalnızca hasarlı kısımları değiştirir.
Unikompartmantal Diz Protezi Avantajları Nelerdir?
Daha az invaziv bir işlem: Unikompartmantal diz protezi cerrahisi, tam bir diz protezi cerrahisine kıyasla daha az invaziv bir işlemdir. Bu nedenle, ameliyat sonrası iyileşme süreci daha hızlı ve daha az ağrılı olabilir.
Daha kısa hastanede kalış süresi: Unikompartmantal diz protezi cerrahisi, hastanede kalış süresinin kısalmasına da yardımcı olabilir. Bu nedenle, hastalar genellikle daha erken iyileşir ve normal aktivitelerine daha çabuk dönerler.
Doğal diz hareketleri: Unikompartmantal diz protezleri, doğal diz hareketleriyle uyumlu olarak tasarlanmıştır. Bu nedenle, hastalar normal diz hareketlerini daha iyi gerçekleştirebilirler ve daha az kısıtlanırlar.
Daha az kemik kaybı: Unikompartmantal diz protezi cerrahisi, tam bir diz protezi cerrahisine kıyasla daha az kemik kaybına neden olur. Bu nedenle, cerrahi sonrası kemikler daha güçlü kalır ve ileride yapılacak müdahalelerde daha iyi bir temel oluştururlar.
Daha az komplikasyon: Unikompartmantal diz protezi cerrahisi, tam bir diz protezi cerrahisine kıyasla daha az komplikasyona neden olabilir. Bu nedenle, cerrahi sonrası enfeksiyon, kan pıhtısı ve diğer komplikasyonların oluşma riski daha düşüktür.
Sonuç olarak, unikompartmantal diz protezi cerrahisi, diz eklemi yüzeyindeki hasarlı kısımları değiştirmek için etkili bir seçenektir. Bu yöntem, tam bir diz protezi cerrahisine kıyasla daha az invaziv, daha kısa hastanede kalış süresi, daha az komplikasyon ve daha az kemik kaybı gibi avantajları vardır. Ayrıca, doğal diz hareketleriyle uyumlu olarak tasarlanmıştır, bu nedenle hastalar normal aktivitelerine daha çabuk dönebilirler.
Unikompartmantal diz protezi, özellikle tek bir bölge hasar görmüş veya osteoartrit nedeniyle hasar görmüş olan hastalar için önerilir. Ancak, her hasta için uygun olmayabilir. Bu nedenle, her bir hastanın durumuna göre en uygun tedavi yöntemini belirlemek için bir doktorla görüşmek önemlidir.
Manuel Terapi
Manuel terapi, kas-iskelet ağrısı ve fonksiyon bozukluğunu teşhis ve tedavi etmek için kullanılan bir fizik tedavi türüdür. Genellikle egzersiz, modaliteler ve eğitim gibi diğer tedavilerle birlikte kullanılır.
Manuel terapi teknikleri arasında eklem mobilizasyonu, eklem manipülasyonu, yumuşak doku mobilizasyonu ve kas enerji teknikleri bulunur. Bu tekniklerin amacı normal eklem ve kas fonksiyonunu geri kazandırmak, hareket açıklığını artırmak ve ağrıyı azaltmaktır.
Eklem mobilizasyonu, eklem hareketliliğini artırmak ve ağrıyı azaltmak için bir ekleme pasif hareket uygulamayı içerir. Eklem manipülasyonu ise, normal eklem mekaniğini geri kazandırmak ve ağrıyı azaltmak için bir ekleme yüksek hızlı, düşük genlikli bir itme uygulamayı içerir.
Yumuşak doku mobilizasyonu, yapışıklıkları kırmak, yara dokusunu azaltmak ve doku esnekliğini artırmak için elle yapılan tekniklerin kullanılmasını içerir. Kas enerji teknikleri ise, eklem hareketliliğini artırmak ve ağrıyı azaltmak için aktif kas kasılmalarının kullanılmasını içerir.
Manuel terapi, sırt ağrısı, boyun ağrısı, omuz ağrısı, diz ağrısı gibi çeşitli kas-iskelet koşullarının tedavisinde kullanılabilir. Genellikle egzersiz, modaliteler ve eğitim gibi diğer tedavilerle birlikte kullanılır.
Manuel terapi genel olarak güvenli kabul edilir, ancak herhangi bir fizik tedavi şekli gibi potansiyel riskler ve yan etkiler vardır. Bunlar arasında tedavi sonrası ağrılılık veya rahatsızlık, geçici olarak artan ağrı veya şişlik ve nadir ama ciddi komplikasyonlar (örneğin kırıklar veya sinir hasarı) sayılabilir.
Özetle, manuel terapi kas-iskelet ağrısı ve disfonksiyonunu teşhis ve tedavi etmek için elle yapılan teknikler içeren bir fizik tedavi şeklidir. Çeşitli koşullar için etkili bir tedavi seçeneği olabilir, ancak her zaman lisanslı ve eğitimli bir sağlık profesyoneli tarafından yapılmalıdır.
Ortopedik Hastalıklarda Ozon Terapinin Yeri
Ortopedik Hastalıklarda Ozon Terapinin Yeri
Ozon terapi, ozon gazının tıbbi amaçlarla kullanılmasıdır ve alternatif tıp uygulamalarından biridir. Ortopedik hastalıklar için ozon terapisi, birçok durumda semptomları hafifletmek veya iyileştirmek için kullanılabilecek bir seçenek olarak düşünülebilir.
Ozon terapisi, iltihaplı dokuları azaltabilecek anti-enflamatuar etkilere sahiptir. Bu nedenle, osteoartrit ve romatoid artrit gibi eklemlerdeki iltihaplı durumlar için potansiyel bir tedavi yöntemi olarak kabul edilir.
Ozon gazı PRP ile birlikte uygulandığında diz ağrılarını ve kas ağrılarını geçirmekte ve iyileşmeyi hızlandırmaktadır.
Sonuç olarak, ozon terapisi, bazı ortopedik koşulların tedavisinde etkili olabilecek bir seçenek olarak düşünülebilir. Ancak, tedavinin etkinliği hakkında daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır ve herhangi bir tedaviye başlamadan önce bir sağlık uzmanına danışmak önemlidir.
Tenisçi Dirseği için ESWT tedavisi
Tenisçi Dirseği için ESWT
Tenisçi dirseği, çoğunlukla tekrarlayan hareketler sonucu dirseğin dış bölgesinde ağrıya sebep olan bir durumdur. Bu ağrılar genellikle tenis oynayan sporcularda görülür. Ancak diğer spor dallarında ve günlük yapılan işler sonucunda da görülebilir. Tenisçi dirsek tedavisinde birçok farklı yöntem kullanılabilir. Bunlardan biri de ESWT (Ekstra Şok Dalga Terapisi) olarak bilinir.
ESWT, yüksek enerjili ses dalgalarının kullanıldığı bir tedavi yöntemidir. Bu ses dalgaları, dokulardaki kan akışını artırarak iyileşmeyi teşvik eder. Ayrıca, bu ses dalgaları hücrelerin metabolizmasını arttırarak dokuların daha hızlı bir şekilde iyileşmesini sağlar.
Tenisçi dirsek tedavisinde ESWT yöntemi, diğer tedavi yöntemleriyle birlikte kullanılabileceği gibi tek başına da uygulanabilir. Tedavinin süresi ve sıklığı, hastanın durumuna bağlı olarak değişebilir.
ESWT, ağrıyı azaltmada etkili bir yöntemdir. Ayrıca, bu tedavi yöntemi cerrahi müdahale gerektirmeyen bir yöntem olduğundan, hastaların işlerine ve günlük yaşantılarına kısa sürede geri dönmelerini sağlar.
ESWT, tenisçi dirsek tedavisinde oldukça başarılı sonuçlar vermektedir. Ancak, tedavinin etkili olabilmesi için hastanın tedaviye erken başlaması önemlidir. Ayrıca, tedavi sonrasında hastanın düzenli olarak egzersiz yapması ve dinlenmesi de tedavinin başarısını etkileyen faktörler arasındadır.
Sonuç olarak, ESWT yöntemi tenisçi dirsek tedavisinde oldukça etkili bir yöntemdir. Ancak, her hasta için uygun olmayabilir ve tedavinin süresi ve sıklığı hastanın durumuna bağlı olarak değişebilir. Bu nedenle, tenisçi dirsek ağrısı yaşayan hastaların öncelikle bir doktora başvurarak uygun tedavi yöntemlerini belirlemeleri önemlidir.

OSSEOİNTEGRASYON NEDİR?
OSSEOİNTEGRASYON NEDİR?
Osseointegrasyon, kemiğin içine titanyum bir implantın yerleştirilir. Bu implant kemiğe kademeli olarak tutunur ve vücudun bir parçası olarak görülür. İmplantın bir kısmı derinin içinden geçerek dışarı çıkar ve buraya bir protez vidalanabilir. Bu sayede bacak güdüğü için bir soket bulunma zorunluluğunu da ortadan kaldırır.
Bu Protezin AVANTAJLARI:
- Hasta ayakta durma ve yürüme esnasında daha az enerji harcayacağı için daha iyi ve daha uzun süreli hareket özgürlüğüne sahip olacaktır.
- Daha iyi bir oturma pozisyonu sağladığı için kişinin bel problemleri azalacaktır.
- Soket probleri ortada kalkacaktır;
- Kişi bastığı yere daha iyi hissettiği için düşme riski azalacaktır.
- Protez kolayca takılıp çıkarılabilir
Dikkate Alınması Gereken Konular
Osseointegrasyon şu anda tüm ampüte bireyler için uygun değildir. Belirli hastalık türleri bu tür bir ameliyatın genel uygunluğunu olumsuz etkilemektedir. Osseointegrasyon ile ilgili önemli hususlardan biri de derinin (stoma) kalıcı olarak açık kalmasıdır. Bu stoma, günde iki kez ılık suyla ve oksijenli suyla temizlenmelidir. Bu işlem sadece birkaç dakika sürer, tahriş ve enfeksiyon oluşumlarını önlemek için gereklidir. Bazı durumlarda deri, stoma noktasında tahriş olabilir ve bu durumda daha özenli bir bakım veya antibiyotik tedavisi gerekli olabilir.
Bilmeniz Gerekenler:
İmplant kıyafet üzerinden daha kolay görünebilir.
İmplantın yerleştirilmesinden sonraki ilk bir yıl içinde sık sık ağrı (kas ağrısı, birleşme ağrısı) oluşur. Ancak bacak kesiğindeki kaslar güçlendikçe ve daha sağlamlaştıkça bu ağrılar kesilir. Bu aşamaya ulaşabilmek için hastanın kararlı olması gerekir;
Nadiren rastlansa da, kemikte enfeksiyon ve iltihaplanma oluşabilir. Bu durumda implantın çıkarılması gerekebilir;
Sert bir düşüş durumunda kemiğin implanta yakın bir yerden parçalanmasına yönelik küçük bir risk bulunmaktadır.
Bu Protezİ Kullanan Hastalar Neler yapabilir, ÖRNEĞİN:
- Duş almak veya banyo yapmak
- Araba sürmek
- Yolda bisiklete binmek
- Yüzmek
- Yokuş yukarı yürüme
- Merdiven çıkma
Rehabilitasyon ve bacak kesiğindeki kasları ve kemiği dikkatlice güçlendirerek geçirilen yaklaşık 2 yılın ardından daha ağır faaliyetler bile yapılabilir.
Futbol, dövüş sanatları ve kayakçılık gibi darbe ve temas içeren sporlar kemik kırılmaları riskini arttırdığı için tavsiye edilmez.
Osseointegrasyon Kim İçindir?
Osseointegrasyon uygulamaları hala geliştirme aşamasındadır ve gelecekte alt bacak, kol, el ve parmak ameliyatları da yapılabilecektir. Karmaşık sağlık sorunlarına sahip hastalarda oluşabilecek risklerden dolayı titiz bir seçim prosedürü uygulamaktadır. Fiziksel olgunluğa erişmiş ve seçim kriterlerine uygun olan ampüte bireylere osseointegrasyon yapılabilir. Buna, iyi bir fiziksel ve zihinsel sağlık, dolaşım sistemi veya şeker hastalığı bulunmaması da dahildir.
Sigara içmek de osseointegrasyon ameliyatı için kesinlikle kabul edilemez. Hastaların ameliyattan önce sigara içmeyi bırakmış olmaları gerekir ve tedaviden sonra bir daha sigara içilmesi yasaktır.

Parantez Bacak (Genu Varum) Deformitesi
Parantez bacak nedir?
Parantez bacak tıpta genu varum olarak adlandırılmaktadır. Bir kişi ayakta durduğu anda, bacağının mekanik aksının diz ekleminin ortasından geçmesi en idealidir. Parantez bacakta, bacak kemiklerinde oluşmuş eğriliklerden dolayı bacağın mekanik aksı dizin iç kısmında geçmektedir. Kişiye dışarıdan bakıldığında diz eklemi dışarı doğru çıkık haldedir ve bacakta parantez şeklinde bir eğrilik vardır.
Parantez bacağın sebepleri nelerdir?
Bacakta, baldır kemiği (tibia) ve uyluk kemiği (femur) diz eklemiyle birbirine bağlanırlar. Bu iki kemikte var olabilecek eğrilikler parantez bacağa neden olmaktadır. Bir çok kişide, gelişimsel olarak meydana geldiğinden sebebi tam bilinmemektedir. Çocuklukta diz çevresinde geçirilmiş kırıklar ve erişkin hastalarda diz eklemindeki yıpranmalar da parantez bacak oluşmasına neden olabilmektedir.
Parantez bacak şikayetiyle başvuran hastaların genelinde baldır kemiğinde (tibia) eğrilik vardır. Daha dikkatli muayene ettiğimizde bu hastaların tibia kemiğindeki eğriliğe eşlik eden kemikte dışa doğru dönüklük olduğu görülecektir. Hastanın ayakları tam öne baktığında diz kapakları içe dönmektedir. Hastanın dizleri tam öne bakacak şekilde pozisyon verildiğinde bacakta parantezlik azalmakta fakat ayakları dışa doğru dönmektedir.
Hangi hastalar parantez bacak ameliyatı için başvurmaktadır?
İki grup hasta bize başvurmaktadır. Birinci grup 45 yaş altı kişiler, görüntü olarak bacakların daha düz görülmesini istemektedirler. Bu kişilerin dizlerinde genellikle ağrı yoktur veya dönem dönem ağrı olmaktadır. İkinci grup hasta ise diz ağrısı ile bizlere başvurmaktadır. Bu hastaların yaşları genelde 50 yaş civarındadır ve parantez bacaktan dolayı diz ekleminde yıpranma olduğu için ağrıları başlamıştır.
Parantez bacak şikayetiyle başvuran hastalar hangi süreçten geçmektedir?
Öncelikle hastanın tıbbi öyküsü alınır. Geçirilmiş kırık, metabolik kemik hastalığı olup olmadığı sorgulanır. Hastanın muayenesinde bacaktaki eğriliği nedeninin kaval kemiği veya uyluk kemiğinde olup olamadığına, bacakta dönüklük (rotasyon) olup olmadığına bakılır. Diz ekleminin bağ yapıları ve ağrı yönünden değerlendirilir.
Hastadan görüntüleme olarak bacak boy grafisi istenir. Bu grafi ameliyat öncesi planlama için çok önemlidir. Tüm ameliyat planlaması birebir bu grafiler üzerinden yapılacaktır.
Muayene ve radiolojik görüntüler incelendikten sonra doktorunuz hangi kemiğin hangi teknik ile düzeltilmesi gerektiğini size anlatır.
Parantez bacak ameliyatları hangi yöntem ile düzeltilir?
Grafiler üzerinde yapılan ölçümlerde eğrilik düşük açılarda ise diz altında 5 cm kesi yapılır. Kaval kemiği uygun şekilde kesim yapıldıktan sonra ameliyat öncesi yapılan planlanmaya göre kemiğin açısı uygun şekilde düzeltilir. Kemiğin tespiti cilt altına yerleştirilen plak ile sağlanır.
Kaval kemiğinde yüksek derecelerde eğrilik veya eğriliğe eşlik eden dönüklük (rotasyon) var ise düzeltme ameliyatta hemen yapılmaz. Bu tür hastalarda bilgisayar destekli eksternal fiksatörler kullanılması gereklidir. Ameliyatta kemik uygun yerden kesildikten sonra bacağın dışına fiksatör yerleştirilir. Ameliyat sonrası dönemde bilgisayara girilen veriler sayesinde bacaktaki dönüklük ve eğrilik yavaş yavaş düzeltilir. Böylelikle sinir ve damar yapıları korunmuş olur. Eksternal fiksatörün avantajı ameliyat sonrasında istediğimiz derecede düzeltmeye imkan vermesidir.
Bazı hastalarda eğrilik uyluk (femur) kemiğinden kaynaklanmaktadır. Bu durumda uyluk kemiği uygun yerden kesilir ve kemik içine yerleştirilen çivi ile tespit edilir.
Ameliyat sonrası süreç nedir?
Sadece plak yerleştirilerek yapılan ameliyatlarda hasta bir gün sonra yürüteç yardımıyla bacağına ağrısının izin verdiği oranda yük vererek yürüyebilmektedir. Bu süreç 45 gün sürmektedir. 45 gün sonra çekilen filmlerde kemik kaynaması uygunsa hastanın desteksiz yürümesine izin verilir. Bu süreçte hastanın diz çevresi kaslarının güçlendirilmesi için egzersiz programı verilir.
Bilgisayar destekli akıllı fiksatör ile tedavi edilen hastalar ameliyattan 1 gün sonra yürüteç yardımıyla yürüyebilmektedir. Bu hastalarda düzeltmeye 5 veya 7 gün sonra başlanmaktadır. Düzeltme eğriliğin büyüklüğüne göre 7 gün veya daha fazla sürebilir. Düzeltme tamamlandıktan sonra kemiğin kaynaması beklenir. Eksternal fiksatör tam yük taşıdığı için hastanın üstüne basarak yürümesinde sakınca yoktur. Bu hastalarda kemiğin tamamen kaynaması ve fiksatörün çıkarılması 3-4 ay gibi bir süre almaktadır. Kaynama tamamlandıktan sonra fiksatör çıkarılır.
Parantez bacak ameliyatları estetik amaçlı mı yoksa tıbbı amaçlı mı yapılmaktadır?
Bu şikayetle başvuran kadın hastalarımız daha düzgün bir bacak ile çekinmeden etek giymek istediklerini, erkek hastalar ise şort veya pantolon giydiklerinde daha düz bir bacaklarının olmasını istediklerini belirtmektedirler.
Diz eklemi kireçlenmesinin (artrozun), bir çok nedeni vardır. Bunlardan birisi de diz eklemi çevresindeki eğriliklerdir. Bu nedenle bacağın mekanik aksı dizin ortasından geçmediği için dizin iç kısmında yıpranmaya neden olmaktadır. Dizde yıpranma miktarı az olan hastalarda eğrilik düzeltilerek, hastaların diz protezi ameliyatına gitmesi geciktirilebilir.
Parantez bacak düzeltme ameliyatının avantajları nelerdir?
· Daha düzgün bir kemik yapısı, bacak fonksiyonlarında iyileşme sağlar: Düz bir bacakta yük dağılımı normal olacağından kaslar ve bağlar daha düzgün çalışacaktır. Bu sayede kaslar ve bağlarda hasarlanma ihtimali azalacaktır. Kişi daha fonksiyonel bir hayat yaşayacaktır.
· Parantez bacağın düzeltilmesi gelecekte yapılacak büyük cerrahi girişimleri önleyebilir: Parantez bacak hastaları ilerleyen yaşlarda diz protezi ameliyatı geçirebilmektedirler. Diz protezi ameliyatları iyi sonuçlansa da kişinin kendi dizi gibi olamayacaktır.
Parantez bacak deformitelerini ameliyat yapılmadan düzeltecek hiçbir yöntem yoktur. Bu rahatsızlıkta sıkıntı kemikte olduğu için kemiğin cerrahi olarak düzeltilmesi gerekmektedir. Hastalarımız ne kadar estetik açıdan bu ameliyatları olmak isteseler de, yapılacak ameliyat ile diz ekleminin mekaniği düzeltildiği için ileri yaşlarda diz ekleminde oluşacak yıpranmaların önüne geçilecektir. Dolayısıyla bu ameliyat estetik olduğu kadar tıbbi gereklilik için de yapılmaktadır.

Ortopedi ve Travmatoloji doktoru hangi hastalıklar ile ilgilenir?
Hayatımızın bazı dönemlerinde bedenimizde rahatsızlıklar yaşamaktayız. Bu rahatsızlıkların sebebini öğrenmek ve tedavi olmak için doktorlara başvurmaktayız. Günümüzde her hastalığın farklı bir uzmanı bulunmaktadır. Peki hasta hangi doktora gideceğine nasıl karar vermelidir? Normal koşullarda olması gereken, kişinin önce Aile hekimine başvurması, aile hekiminin tedavi edebileceği hastalıkların tedavisini düzenlemesidir. Eğer hastayı uzman bir doktorun görmesi gerekiyorsa hastanın uygun bölüme sevkini yapar. Fakat hastaların doktor seçme haklarının olması gereği, hastanın istediği hastaneye başvurma hakkı olduğundan bir çok hasta hangi bölüme gideceklerine kendileri karar vermektedir. Bu yazımızda okurlarımızı bilgilendirmek için Ortopedi ve Travmatoloji bölümünden bahsedeceğiz.
Ortopedi terimi, ilk olarak Paris Tıp Fakültesi profesörlerinden Nicolas Andry (1658-1742) tarafından çocuk eğrilikleri hakkında yazdığı kitabın ismi olarak kullanılmıştır. Orto ve pedi kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. Orto kelime karşılığı “düz”, pedi kelime karşılığı “çocuk”tur. Ortopediyi Türkçeye kelime manasıyla çevirdiğimizde “düz çocuk” olmaktadır.
Ortopedi ve travmatoloji, vücudumuzun kas-iskelet sistemi yaralanmaları ve hastalıkları ile ilgilenen tıbbi uzmanlık alanıdır. Kemiklerimizi, eklemlerimizi, bağlarımızı, tendonlarımızı, kaslarımızı ve sinirlerimizi içeren bu karmaşık sistem, hareket etmemizi, çalışmamızı ve aktif olmamızı sağlar.
İlk zamanlarda omurga ve kol, bacak deformasyonları olan çocuklar ile ilgilenen ortopedistler şimdilerde, iskelet problemleri ile doğan yenidoğanlardan, artroskopik cerrahi gerektiren genç atletlere ve artritli (kireçlenmeli) yaşlılara kadar her yaştan hasta grubu ile ilgileniyorlar. Unutmayalım ki herkes kemiğini kırabilir.
Ortopedi cerrahları kas-iskelet sistemi problemlerini tedavi eder. Tedavi öncesinde yaralanmaları veya rahatsızlıkların teşhisini koyar. Teşhis edilen hastalığı, ilaç, egzersiz, alçı veya cerrahi yöntemler ile tedavi eder. Hastanın hareket, güç ve işlevlerini yeniden kazandırmak için egzersizler veya fizik tedavi önererek hastanın rehabilitasyonunu sağlar. Bunların yanı sıra yaralanmayı önlemek veya hastalığın ilerlemesini yavaşlatmak için gerekli önlemleri ve tedavi planlamalarını hastaya sunar.
Ortopedi cerrahları kas-iskelet sisteminin tüm yönlerine aşina olsalar da birçok ortopedist ayak ve ayak bileği, omurga, omuz, el, kalça veya diz gibi belirli alanlarda uzmanlaşmıştır. Pediatri, travma veya spor hekimliği gibi belirli alanlara odaklanmayı da seçebilirler. Bazı ortopedik cerrahlar birkaç alanda uzmanlaşabilir.
Çocuğumuz kolunu veya bacağını kırdığında ne yapmalıyız
Çocuklar genellikle çok hareketli olduklarından, oyun oynadıklarında, spor yaptıklarında kol ve bacaklarını kırma ihtimalleri yüksektir. Çocuk kırıkları erişkinlere göre farklılıklar göstermektedir. Bunların bir çoğu masum kırıklardır ve çabuk kaynarlar. Fakat çocuklarda erişkinlerden farklı olarak büyüme kıkırdağı vardır. Bu büyüme kıkırdaklarında oluşacak kırıklar çocuğun bacak veya kolunda büyüme bozukluklarına neden olabilmektedir. Bu nedenle çocuğunuzun kolu veya bacağında oluşacak kırıklarda mutlaka uzman bir ortopedi ve travmatoloji doktoruna başvurmak gerekmektedir. Bu yazımız da çocuk kol ve bacak kırıklarında ailenin neler yapacağı hakkındadır.
Öncelikle acil bir şekilde çocuğunuzu ortopedi ve travmatoloji uzmanının olduğu bir hastaneye götürmelisiniz. Çocuğun kırık olan ekstremitesinin uygun bir pozisyonda karton yardımıyla sabitlemeniz, kırık uçların çevre dokuya daha fazla zarar vermesini önler ve çocuğun ağrısını azaltmaya yardımcı olur. Özellikle dirsek çevresi kırıklarda acil müdahale gerektiğinden ve ameliyathanede müdahale ihtiyacı olabileceğinden dolayı çocuğunuzu hastaneye götürürken herhangi bir yiyecek yedirmememli veya su içirmemelisiniz.
Çocuğunuz ortopedi ve travmatoloji uzmanı tarafından muayene edildikten sonra sizlere tedavi şeklini ve tedavi sürecini anlatacaktır. Çocuk kırıklarının çoğu kol veya bacağa uygulanacak alçı ile tedavi edilecektir. Alçı yapıldıktan sonra ilk birkaç gün kol veya bacakta oluşabilecek dolaşım bozukluğunu önlemek için parmakların ebeveynler tarafından aralıklı olarak takip edilmesi gerekmektedir. Parmakların morarması, veya aşırı beyazlaşması, çocuğun dayanabileceğinden çok ağrısının olması dolaşım bozukluğu için bir uyarıcıdır. Böyle bir durumda acil bir şekilde (gece veya gündüz farketmez) doktorunuza başvurmalısınız. Doktorunuzun basit bir girişimiyle kolun veya bacağın dolaşımı düzeltilebilir. Fakat geç kalınırsa sonuçları kol veya bacağın kaybına kadar gidebilir.
Diğer önemli bir konu ise çocukların bu dönemde evde canlarının sıkılmasıdır. Çocuğu televizyonun karşısına koyup gün boyu televizyon izletmek veya eline tableti verip sürekli bunlarla vakit geçirtmek iyi bir seçenek değildir. Çocukla yapboz gibi oyunlar oynayabilir, eve çocuğun arkadaşlarını çağırarak iyi vakit geçirmelerini sağlayabilirsiniz.
Doktorunuzun belirtiği dönemlerde x-ray grafi kontrollerine mutlaka gidiniz. Kırıkta kayma olmuş ise doktorunuz bunu düzeltecektir. Alçı açıldığında çocuğun kolunun veya bacağının diğer kol veya bacağına göre incelmiş olması gayet normaldir ve zaman içinde bu düzelecektir. Çocuğunuzu kırık kolunu veya bacağını kullanması yönünde cesaretlendirerek korkularını atmasını sağlayabilirsiniz. Genellikle alçı açıldıktan bir hafta sonra her şey eskisi gibi olacaktır. Sağlıklı günler dilerim.

Bel ağrısı
Bel ağrısı hastaneye başvurmaların en yaygın nedenlerindendir. Aynı zamanda iş gücü kaybına neden olmaktadır. Bir çok insan hayatının bir döneminde bel ağrısı yaşamaktadır. Yapılan çalışmalar göstermiştir ki toplumda her 10 kişiden 7 si yaşamının bir döneminde bel ağrısı sorunuyla yüz yüze kalmaktadır. Neyse ki, bel ağrısını rahatlamak için önlemler alınabilir. Önlemler başarısız olursa, evde yapılacak basit tedaviler, uygun egzersizler sonrasında iyileşme sağlanabilir. Bel ağrısı için nadir olarak cerrahi tedavi tercih edilir.
Bel ağrısı kendisini birkaç şekilde gösterir. Kas ağrısı, bıçak saplar tarzda keskin ağrı, bacaktan aşağı yayılan ağrı, öne eğilme, ayakta durma veya yürümeyle kötüleşen ağrı, bir yere yaslanmakla azalan tarzda ağrı olabilir.
Bel ağrısı genellikle birden bire başlar. Bir çok bel ağrısı 6 hafta içinde iyileşir. Bu tip ağrılar genellikle bir yerden düşme veya ağır kaldırma sonucunda oluşur. Bir çok bel ağrısının sebebi, doktorunuz tarafından yapılacak fiziksel muayene ile tespit edilebilmektedir. Tanı konulamaması durumunda görüntüleme yöntemleri ( düz grafi, MRI gibi…) yardımcı olmaktadır. Genelde bel ağrısına neden olan durumlar şunlardır. Kas ve bağlarda gerilme; bel kasları ve bağlarda zayıflık veya yük kaldırma sonrasında bel ağrısı başlayabilir. Omurga arasındaki disklerde fıtıklaşma olması veya disklerin yırtılması sonucu eğer sinirler ile temas var ise bel ağrısı oluşabilir. Fakat disklerdeki fıtıklaşmalar her zaman bel ağrısına neden olmaz, sadece başka nedenler ile çekilen MRI görüntülerinde tespit edilebilir. Omurgalarda eğrilikler ise genelde ileri yaşlarda bel ağrısına neden olmaktadır. Kemik erimesinde, omurlarda oluşan çökme kırıkları da bel ağrısına neden olabilmektedir.
Çocuklar ve gençler dahil herkeste bel ağrısı şikayeti olabilir. Bel ağrısı için risk faktörlerine değinmek gerekirse: yaş ilerledikçe bel ağrısı oluşma riski artmaktadır. Genelde 30 lu yaşlarda sıklık artmaya başlamaktadır. Kişinin fazla kilolu olması, bel ve karın kaslarının güçsüz olması, bazı romatizmal hastalıklar, yanlış pozisyonda yük kaldırılması veya taşınması, depresyon veya endişeli ruh halinin olması ve sigara kullanılması gibi durumlarda kişiler bel ağrısı için risk taşımaktadır. Safra taşı, böbrek taşı ve böbrek rahatsızlıkları, idrar yolu enfeksiyonu, karın içi damar hasarlarının sebep olduğu ağrılar da kendini bel ağrısı ile gösterebilmektedir.
Vücudumuzun fiziksel durumunu iyileştirerek ve bedenimizin mekaniğini öğrenip ona göre hareket ederek bel ağrısı önleyebilmekteyiz. Düzenli yürüyüş veya yüzme bel kaslarının dayanıklılığını arttırmaktadır. Karın kasları ve sırt kaslarını güçlendirdiğimiz zaman kaslarımız doğal korse görevi görecektir. Bel ve karın kaslarını güçlendirecek egzersizleri doktorunuzdan veya fizyoterapistinizden öğrenebilirsiniz. Fazla kilolardan kurtulmak da kişiyi bel ağrılarına karşı korumaktadır.
Bel ağrısı yaşamamak için hastalarıma verdiğim 3 temel öğüt vardır. Birincisi ayakta düzgün durun (kambur durmayın, uzun süre ayakta durmak gerekiyorsa, bir ayağınızın altına bir basamak koyun ve basamaktaki ayağınızı sık sık değiştirin, iyi bir duruş şekli bel kasları üzerine binen yükü azaltmaktadır). İkincisi düzgün oturun (oturacağınız koltukta bel desteği ve kolluğu olsun, bel desteği yoksa bel boşluğunuza küçük bir yastık yerleştirin. Her yarım saatte bir oturma şeklinizi değiştirin). Üçüncüsü ise uygun şekilde yük kaldırın ( mümkünse ağır kaldırmayın, ağır yük kaldıracaksanız belinizi düz tutun ve sadece dizlerinizi bükerek yükü bacaklarınıza yükleyin. Mümkün ise yük taşımak için başka birinden yardım alın). Bu üç şeye dikkat edersek bel ağrısı oluşma ihtimali oldukça azalmaktadır.
Bel ağrısı başladığında ne yapmalıyız? Yeni başlayan hafif bel ağrılarında, ilk iki gün normal fiziksel aktivitenizi bırakarak dinlenin ve bu iki gün belinize soğuk uygulama yapın, üçüncü günden itibaren ağrınız için sıcak uygulama yapabilirsiniz. Yan yatın ve dizlerinizi kendinize doğru çekin, iki bacak arasına bir yastık yerleştirin. Sıcak banyo ve belinize yapılacak nazik bir masaj kaslarınızı gevşeterek ağırınızı azaltacaktır. Ağrınız 3 gün içinde geçmez ise mutlaka uzman bir doktora başvurunuz. Doktorunuz altta yatan sebebi tespit edip ona göre tedavi başlayacaktır.

Omurga Eğrilikleri (Skolyoz)
Omurga eğriliği(skolyoz) genelde ergenliğin hemen öncesinde çocuklardaki büyüme atağı sırasında ortaya çıkar. Skolyoz serebral palsi ve musküler distrofi gibi durumlardan kaynaklansa da çoğu skolyozun nedeni bilinmemektedir. Toplumda erişkin kişiler içinde yaklaşık %3 oranında skolyoz vardır. Skolyoz vakalarının çoğu hafiftir, ancak çocuklar büyüdükçe bazı omurga eğrilikleri daha şiddetli hale gelebilir. Şiddetli skolyoz sağlık problemlerine sebep olabilir. Özellikle şiddetli bir spinal (omurgasal) eğrilik göğüs içinde boşluk miktarını azaltabilir, bunun sonucu olarak kişinin nefes kapasitesinde azalma ve akciğer problemlerine neden olabilir. Bu yazımızda ergenlik döneminde oluşan omurga eğriliklerinden bahsedeceğiz.
Skolyoz genellikle kız çocuklarda erkek çocuklara göre daha sık görülür. Ailede skolyoz olması risk arttırsa da, bir çok skolyoz hastasının ailesinde omurga eğriliği bulunmaz. Çocukların büyüme atağı döneminde eğrilik hızla ilerleyebilir.
Çocuğunuzda her iki omuz seviyesinde eşitlik yoksa, belinde özellikle tek taraflı kamburluk varsa, leğen kemikleri arkada aynı seviyede değilse, kürek kemikleri simetrik değilse omurga eğriliğinden şüphelenilmelidir. Skolyozda bel ağrısı genellikle olmaz, eğer bel ağrısı var ise skolyoz ile birlikte omurgada ağrı yapan diğer rahatsızlıklar araştırılmalıdır.
Omurga eğriliğinden şüphe edildiğinde, ortopedi ve travmatoloji uzmanına başvurmalısınız. Ortopedik muayene yapıldıktan sonra eğriliğin derecesini tespit etmek için tüm omurgayı içine alacak şekilde röntgen filmi çekilir. Doktor tarafından film üzerinde eğrilik derecesinin ölçümü yapılır. Eğer çocukta eğrilikle birlikte ağrı var ve doktor muayenesinde ek bulgular saptanmışsa MR veya bilgisayarlı tomografi ile ileri değerlendirme yapılması gerekebilir.
Skolyoz tanısı alan bir hasta için uzman doktor tarafından aileye takip ve tedavi programı oluşturulur. Takip ve tedavi programı için önemli olan iki faktör vardır. Birincisi çocuğun yaşı, ikincisi ise eğriliğin derecesidir. Küçük yaşta skolyoz tanısı alan çocukların boylarında uzama miktarı fazla olduğunda eğriliğin artma ihtimali daha yüksektir bu nedenle küçük yaştaki çocuklar daha sık takibe çağırılır. Özellikle ergenliği tamamlamış ve büyümesini tamamlamış çocuklarda takip yılda bir değerlendirme ile yapılabilir.
Eğriliğin derecesine göre skolyozu hafif, orta ve ağır olarak sınıflayabiliriz. Hafif eğriliklerin ilerlemesi ergenlik öncesi ve ergenlik dönemindeki hastalarda 6 aylık aralıklarla alınan röntgen filmlerle takip edilir. Bu hastalara özellikle sırt ve bel kaslarına yönelik egzersizler başlanır. Büyümesini tamamlamış çocuklar hafif eğriliklerde takipte şikayetleri yok ise takip etmeye gerek yoktur.
Orta derece omurga eğriliklerinde, ergenlik öncesi ve ergenlik dönemindeki hastalar eğriliğin derecesine göre daha yakından takip edilmelidir. Bu hastalarda eğriliğin ilerleme riski daha yüksektir. Bu hastalar için özel egzersiz programı ile birlikte eğriliği düzeltici korse kullanılması gerekebilir. Kullanılacak gövde korsesi hastaya özel olarak yapılır. Bu korselerin günde 23 saat kullanılması gerekmektedir. Hastayı takip eden uzman doktorun tavsiyesine göre bu süre 14 saate kadar azaltılabilir. Orta dereceli eğriliklerde tedavinin amacı çocuğun büyümesini tamamlayıncaya kadar eğriliğin ilerlemesini azaltarak ağır dereceli skolyoz seviyesine geçmesine engel olmaktır. Bazı hastalarda yapılan egzersiz ve korse tedavisi ile omurgada eğrilik derecesinde azalma olabilmektedir fakat eğriliğin tam olarak düzelmesi beklenmez.
Ağır dereceli skolyozların erişkin yaşlarda da ilerleme ihtimali vardır. Hastanın gövdesinde bir dengesizlik oluşturabilir. Bu nedenle ilerleyen yaşlarda bu hastalarda sırt ve bel ağrılarına neden olur. Bir çok hastayı kozmetik olarak da rahatsız eder. Bu hastalarda skolyoz ameliyatı yapılması gerekebilir. Skolyoz ameliyatının bu işte uzmanlaşmış merkezlerde yapılması daha uygundur.
Diz kireçlenmesi (gonartroz)
Diz eklemi vücudumuzun en büyük ve tüm ağırlığımızı taşıyan eklemidir. Yaş ilerledikçe diz ekleminde yıpranmalar oluşabilmektedir. Bu yıpranmalar sonucunda diz ekleminde artroz (halk arasında diz kireçlenmesi dediğimiz olay) gelişir. Diz kireçlenmesi her yıl toplumda 1000 kişiden 3’ünde saptanmaktadır. Bu yazımızda önce diz kireçlenmesinin sebeplerini, önlemek için neler yapabileceğimizi ve ilerlemesini geciktirmek için tıpta uygulanan yöntemleri anlattıktan sonra hangi durumlarda diz protezi ameliyatı gerektiğinden bahsedeceğiz.
Diz kireçlenmesi gençlerde nadir görülür, yaş ilerledikçe dizde yıpranma artar ve diz kireçlenmeye gider. Kadınlarda erkeklere göre daha sık ortaya çıkar. Ailenizde dizlerinde kireçlenme olan kişi var ise sizde de bu rahatsızlık gelişebilir. Dizinde geçirdiğiniz kırık, menisküs yırtığı, bağ yırtıkları sonucunda dizinizin zaman içinde kireçlenmeye gitme riski vardır. Sürekli dizini kıvırıp yere koyarak çalışan kişilerde, bacak kasları zayıf olan kişilerde ve fazla kilolu kişilerde diz kireçlenmesi gelişme riski diğer insanlara göre daha fazladır.
Biraz önce saydığımız risk faktörleri var ise dizde kireçlenme gelişmemesi için bazı önlemler alabiliriz. Öncelikle diz çevresi kaslarını güçlendirmemiz gerekmektedir. Diz çevresi kaslar kuvvetli olursa diz eklemi üzerine binen yükü kaslar taşıyacaktır ve dizde yıpranma miktarı azalacaktır. Vücudumuzdaki fazladan her bir kilogram dize 3 kilogram yük yapmaktadır. Eğer 10 kilogram fazlalığınız var ise dizinize 30 kilogram fazladan yük binmektedir. Dizin üzerine binen yükü azaltmak için fazla kilolarınızdan kurtulmanız gerekmektedir. Çalıştığınız iş gereği sürekli dizinizi kıvırmanız gerekiyorsa veya dizinizi yere koymanız gerekiyorsa dizlik kullanmanızda fayda vardır.
Dizinizde tekrarlayan ağrılar başladığında bir ortopedi ve travmatoloji uzman doktoruna başvurmanızda fayda vardır. Muayene edildikten sonra çekilen diz filminizde kireçlenme bulguları varsa doktorunuz hastalığın seviyesine göre size tedavi önerecektir. Öncelikle diz çevresindeki kasları güçlendirecek egzersizler başlanır. Gün içinde düz yolda yarım saatlik yürüyüşler fayda sağlayacaktır. Ağrınızın seviyesine göre doktorunuzun önereceği ağrı kesicileri kullanarak ağrınız azalacaktır. Bunun yanında kilo vermeniz ağrılarınızda ciddi azalma sağlayacak ve hastalığınızın ilerlemesini geciktirecektir. Bazı durumlarda diz içi kortikosteroit (kortizon) enjeksiyonu ağrıları ciddi şekilde azaltacaktır. İnsanın kendi kanından tamir edici maddelerin ayrıştırılması ve diz içine uygulanması yöntemi olan PRP ise bazı hastalarda fayda sağlayabilmektedir. Kök hücre tedavisi ise günümüzde yeni kullanılmaya başlandı ve sonuçları yüz güldürmektedir. PRP ile kök hücre tedavisi farklı uygulamalardır. Kök hücre tedavisinde hücreler göbek yağından veya leğen kemiğinden elde edilmektedir. Kan alınarak hazırlanan sıvılar ise PRP dir. İkisini birbirine karıştırmamak gerekmektedir. Diz içine yapılan hazır kimyasal sıvıların birçoğunun yapılan çalışmalarda fayda sağlamadığı gösterilmiştir.
Diz kireçlenmesinde yapılacak ameliyatlardan söz etmek gerekirse, eğer diz kireçlenmesi fazla ileri değil ve bacakta eğrilik var ise, bacaktaki eğrilik düzeltilerek dizin üzerine binen yük dağılımı düzeltilmesi ameliyatı olan yüksek tibia osteotomisi yapılır. Bu ameliyatın amacı dizde gelişen kireçlenmeyi geciktirmektir ve bu hastaların genelde 10 yıl sonra diz protezi ameliyatına gideceği öngörülmektedir. Eğer sadece dizin bir bölümünde kireçlenme var ise bu tür hastalarda yarım diz protezi kullanılabilir. Hastalarımız eğer gün içi yapması gereken işleri yapamıyorsa, kısa mesafelerde yürüdüğünde dinlenme ihtiyacı duyuyorsa, ağrı geceleri uyandırıyorsa, çekilen grafilerde eklem aralığı kapanmışsa artık diz protezi yapılması gerekir. Uygun bir şekilde yapılan diz protezlerinde hasta ameliyattan bir gün sonra yürüyebilmekte, yaraların iyileşmesi sonrası normal hayatına dönebilmektedir.

Kemik kırıklarında kaynama
Kemik dokusu sürekli bir döngü içinde kendini tamir ederek yeniler. Kemik kırıldığı zaman ise doku kendisini hızlı bir şeklide tamir eder. Zaman içinde kırık kemik eski kemik kadar sağlam olur. Kemik dokusunun kendisini onarma safhaları aynen yıkılan bir binanın yeniden yapılma safhalarına benzer.
İlk safha yıkık binanın molozlarının ortadan kaldırılmasıdır, bu safha infalamasyon olarak adlandırılır. Kemiğin kırık uçlarındaki ölü ve hasarlı dokular öncelikle makrofaj ve osteoklast dediğimiz hücreler tarafından temizlenir. Bu süreç 7 gün ile 14 gün kadar sürmektedir. İkinci safha binanın yeniden yapılma safhası olan tamir safhasıdır. Bu safhada binanın demir iskeletini kurmaya benzer şekilde kemik dokusu oluşturan osteoblast hücreleri kırık uçları arasında bağlantıyı sağlayan iskeleti yapar, bu doku yumuşak kemik dokusudur. Demir iskeleti sağlamlaştırmak için çimentoya ihtiyaç vardır. Burada çimento görevini gören kalsiyum yumuşak kemik dokusunun içine çökelir. Artık kemik sertleşmeye başlamıştır. Bu safhanın sonunda çekilen x-ray grafilerinde artık yeni oluşan kemik dokusu görülmeye başlayacaktır. Tamir süresi kırılan kemiğin cinsine, kırık şekline, kırığın tedavi yöntemine göre değişiklik gösterir. Artık binanın kaba inşası bitmiştir. Bundan sonraki safha binaya şekil vermektir. Bu safhaya yeniden şekillendirme safhası denir. Kemik kendini eski orijinal haline getirmek için kırık bölgesinde oluşan fazla kemik dokuları temizler, yük binen kısımlara daha sağlam kemik dokusu oluşturur. Yeniden şekillendirme safhası yıllar sürebilmektedir.
Kemik kaynama süresileri, kemiğin cinsine, kırığın olduğu bölgeye, kırığın şiddetine ve kişinin bünyesine göre değişiklik göstermektedir. Kemik kırıkları için genellikle yapılan tedaviler ve yaklaşık beklenen kaynama süreleri şöyledir.
Humerus (üst kol kemiği) genelde alçı veya bandajlama ile tedavi edilir ve %90 bu tedaviyle kaynama sağlanır. Kaynama süresi 1,5 ay ile 4 ay arasında değişmektedir.
Ön kol kırığı; 14 yaşına kadar çocuklarda alçı ile tedavi edilirken, 14 yaş üstü kişilerde genellikle plak vida ile tedavi edilir. Kaynama süresi 1,5 ay ila 3 ay arasında değişmektedir.
El bileği kırığı; çocuklarda ve erişkinlerde genellikle alçı ile tedavi edilir. İleri derece kırıklar ve alçı ile yerine oturtulamamış kırıklar ise ameliyat ile tedavi edilir. Kaynama süresi yaklaşık 1,5 ay ila 2,5 ay kadar sürmektedir.
El ve el parmakları kırığı, genellikle alçı ve atel ile tedavi edilir. Eklemi ilgilendiren kırıklar ve atel ile düzeltilemeyen kırıklar ise ameliyat edilir. Kaynama süresi 3 ila 6 hafta arasındadır.
Femur (uyluk kemiği), sıklıkla kemik içine yerleştirilen çiviler veya plaklar ile tedavi edilir. Kaynama süresi 3 ila 8 ay arası olabilmektedir.
Tibia (kaval kemiği), genellikle ameliyat ile tedavi edilir. Kırığın cinsine göre alçı ile tedavi edilmesi de mümkündür. Kaynama süresi 3 ila 8 ay kadar sürmektedir.
Tarak kemikleri ve ayak parmakları, çoğunlukla alçı ile tedavi edilir. Kırığın kaynama süresi 3 hafta ile 8 hafta arasında olmaktadır.
Kemik kırıkları eğer eklemi ilgilendiriyor ise eklem hareketini korumak için doktorların büyük bir kısmı ameliyatı tercih etmektedir. Kırığın tedavi şeklinin belirlenmesi aşamasında, başvurduğunuz uzman ortopedi ve travmatoloji uzmanı sizin için en iyi olan yöntemi belirleyecektir. Bahsettiğimiz kaynama süreleri ortalama bir süredir. Bu süreler kişinin bünyesine, sigara kullanımına, kemiğin kırık şekline ve yerine, yapılan tedavi şekline göre değişmektedir. Hastanın takiplerine vaktinde gidip direk x-ray grafi ile takip edilmesi, kırığın kaynamasında oluşacak gecikme veya meydana gelebilecek olumsuzlukların önlenmesi ve bir an önce çözülmesi için önemlidir.

Tendinit
Tendonlar, kaslardan kemiklere bağlantıyı sağlayan kalın ve sert dokulardır. Tendonlar tahriş olduğunda veya parçalanmaya başladığında, yapısında iltihaplanma ve şişlikler oluşur. Bu rahatsızlığa tendinit denir. Tendonlar ellerde, bileklerde, dirseklerde, omuzlarda, kalçalarda, dizlerde, ayak bileklerinde ve ayaklarda bulunur. Bu nedenle, tendinit tipik olarak omuzları, dirsekleri, bilekleri, kalçaları, dizleri ve ayak bileklerini etkiler.
Etkilenen bölgeye bağlı olarak belirli tendinit türleri vardır. Örneğin Aşil tendiniti ayak bileğindeki aşil tendonunu içeren bir yaralanmadır. Tenisçi dirseği, dirseğin dış kısmındaki tendonların etkilenmesiyle oluşur. Tendinitin birçok nedeni vardır ve her biri vücudun hangi kısmının etkilendiğine bağlı olarak değişir.
Tekrarlayan ve Aşırı Kullanım Yaralanmaları : Tendinit en sık vücudun belirli bir bölümünün aşırı kullanımının sonucu olarak ortaya çıkar. Aynı eylemleri tekrar tekrar gerçekleştirdiğinizde, tendonlar yıpranır ve iltihaplanır. Buna spor, iş ve hatta hobiler neden olabilir. Tekrarlanan ve aşırı kullanım yaralanmalarına örnek olarak sürekli evde temizlik yapan kişilerin dirseklerinde tenisçi dirseği gelişebilir. Sürekli koşma veya merdiven inip çıkma sonrası aşil tendiniti gelişebilir.
Ani ve Şiddetli Yaralanmalar: Düşme veya çarpışma gibi ani, şiddetli bir yaralanma yaşarsanız tendinit gelişebilir. Tendinitin en yaygın nedenleri ani yaralanma ve tekrarlayan ve aşırı kullanım yaralanmalarını içerir.
Tendinitin ortaya çıkabileceği başka yollar da vardır. Yaşlı nüfus tendinit geliştirmeye duyarlıdır, çünkü tendonlar yaşlandıkça elastikiyetini kaybeder. Romatoid artrit ve diyabet gibi hastalıkları olan insanlar da tendinite daha yatkındır. Bazı durumlarda, tendinit belirtileri aniden ortaya çıkar, diğerleri zamanla yavaşça gelişir.
Aşağıdaki belirtiler tendinit belirtileridir:
· Tendinitli bölge dokunmaya hassastır.
· Ağrı hareket sırasında kötüleşir.
· Geceleri daha fazla ağrı olur.
· Tendonunuz hareket ederken ağrınız artar.
· Etkilenen alan sıcak ve kırmızıdır.
· Tendon boyunca bir yumru gelişir.
Tendinit belirtileri yaşıyorsanız, ortopedi ve travmatoloji uzmanına gitmeniz önemlidir. İltihaplı bir tendonda kopma oluşması daha kolaydır. Doktorunuz tendonunuzu değerlendirmek için fizik muayene yapacak ve röntgen çektirecektir.
Tendinitin neden olduğu ağrıyı tedavi etmek için iltihabı azaltmak çok önemlidir. Doktorunuz, etkilenen bölgenin dinlenmesi için hareket kısıtlaması önerebilir. Bunun için atelleme gerekebilir. Sıcak veya soğuk uygulanması, steroid enjeksiyonları veya ağrı ve iltihabı azaltmak için antiinflamatuar ilaçlar da önerilecekler arasındadır.
Fizik tedavi, tendinitin ağrısını ve şişmesini azaltmada etkili olan başka bir tedavi yöntemidir. Kasları ve tendonları güçlendiren egzersizler, tendonların iyileşmeye ve tekrar düzgün çalışmaya başlamasına yardımcı olabilir. Bütün tedavilerin yapıldığı ve sonuç alınamdığı durumlarda nadiren de olsa ameliyat gerekebilir.
Artık tendinitinizle uğraşmak zorunda değilsiniz. Rahatlamak için ortopedi doktorunuza görünün ve günlük aktivitelerinize geri dönün. Sağlıklı bir yaşam dileğiyle …
Kinezyo Bant ve Kinezyo Bantlama Nedir
Kinezyo bantlama tekniği 1973 yılında Dr. KenzoKase tarafından geliştirilmiştir. Standart bant uygulamaları eklem ve kas yapılarını desteklemekle birlikte eklem hareketlerinde ve fonksiyonel aktivitelerde kısıtlamaya yol açmaktadır. Ek olarak bu bantlama yöntemleri uygulandıkları dokuya yapmış oldukları kompresif etki ile bazen zedelenmiş dokunun iyileşmesini yavaşlatmakta ve fasya gibi derin dokulara bir destek sağlamamaktadır. Metodun ortaya çıkış felsefesi eklem hareketlerini sınırlamaksızın insan derisinin yapısal özellikleri ve esnekliğine benzer bir bantlama yönteminde daha başarılı sonuçlar alınabileceğidir. Dr. Kase konvansiyonel bantların sayılan bu etkilerinin tersine doku iyileşmesine yardımcı olurken eklem hareket açıklığını sınırlamayan Kinezyo bandı tasarlamış ve farklı vücut bölgelerinde geliştirdiği yöntemleri uygulamaya başlamıştır.
Kase’ye göre kas iskelet sistemi kaynaklı sorunların başında kasın fonksiyonel bozuklukları gelmektedir. Dr.Kase kasın bantlanmasının, eklem çevresinin bantlanarak hareketsiz bırakılmasından daha etkin olduğunu savunmaktadır. Eğer bir kas aşırı kullanım ile çok uzun süre çalışmak durumunda kalır veya kapasitesinin üzerinde yüklenirse kas dokusunda küçük ya da büyük boyutlarda yaralanmalar oluşur. Neticesinde yangılı bir durum meydana gelir; ağrılı ve yangılı kaslar ödem nedeniyle şişerek yer aldıkları bölgede alanı daraltarak lenfatik akıma engel olur ve ayrıca cilt altında yer alan ve ağrı duyusunu yaratan sinir uçlarını da uyararak kişide ”ağrı ve rahatsızlık hissi” uyandırır.
Kinezyolojik bant, uygulandığında cildi yukarı kaldırıp deri ile kasların arasındaki boşluğu arttırmakta ve bölgede yaralanma sonucu oluşan baskıyı hafifletmektedir. Yaralanma bölgesindeki baskının azalması hem dolaşım ve hareketi arttırarak o bölgedeki yangının azalmasına, hem de deri altındaki sinir uçlarının serbestleşerek ağrı alıcılarının uyarılmasına engel olur ve sonuçta ağrısız hareket etme imkanı sağlanmış olur.
Kinezyolojik Bantların Özellikleri
- Kinezyolojik bant, cildin özelliklerini yansıtacak şekilde geliştirilmiştir ve kalınlığı cildin epidermis tabakasına, esnekliği insan cildinin esnekliğine benzer.
- Bantlar elastik özelliğini genelde 3-7 gün koruyabilir.
- Yapıştırıcısı parmak izine benzer şekilde dalgalı akrilikten oluşur, lateks içermez ve ısı ile aktive olur.
- Pamuk lifleri sayesinde vücut nemi buharlaşıp hızla kuruduğundan cilt üzerine yapıştırılmış halde iken duş almak, uygulama bölgesini yıkayabilmek ve yüzmek mümkündür.
- Bant ıslandığında havluyla fazla suyu alınmalı, ovalanmamalı ve kuruması beklenmelidir.
- Uygulamadan önce cilt yağ ve nemden temizlenmeli ve gerekli ise traş edilmelidir.
- Bandın yapışması için 20-30 dakika gerekir, bu süre içinde terlemeye yol açacak hareketlerden kaçınılmalıdır.
- Kinesiotaping soğuk tedavisi, elektroterapi gibi diğer fizik tedavi yöntemleri ile eş zamanlı olarak kullanılabilir.
Kinezyotaping hangi problemlerde kullanılır?
- Boyun-sırt-bel ağrısına neden olan mekanik sorunlar
- Kas-iskelet sisteminde yumuşak doku travmaları(tendinit,bursit,kas zorlanmaları)
- Spor yaralanmaları
- Eklem instabiliteleri(oynaklığı)
- Postür bozuklukları
- Dejeneratif artrit(eklem kireçlenmesi)
- Ayak deformiteleri ( halluks valgus,çekiç parmak,topuk dikeni..)
- Eklem burkulma ve zorlanmaları
- Hareketsizliğe bağlı kas güçsüzlükleri
- Fiziksel aktivite ve sportif faaliyet öncesi kas-eklem çevresi dokularına destek vermek suretiyle koruyucu amaçla
- Nörolojik hastalıklarda görülen kas kuvvet yetersizlikleri
- Karpal tünel sendromu gibi tuzak nöropatileri
- Lenfödem
Kinesiotaping tekniğinin temel amacı bu yolla ağrısız hareketi sağlamak ve iyileşmeyi hızlandırmaktır. Kinesiotaping bantlama Ortopedi ve Travmatloji uzmanı ve Fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanları tarafında uygulanmaktadır. Sağlıklı günler dileriz.
Ortopedi ve Fizik Tedavi
Günümüzde sanılanın aksine Ortopedi hastalarının büyük çoğunluğunun ameliyat edilmesine gerek yoktur. Bunun için Ortopedi ve Travmatoloji uzmanları genellikle anti-inflamatuar dediğimiz ağrı kesici ilaçlar yazmakta ve egzersiz başlamaktadırlar. Bunların yetersiz kaldığı durumlarda hastaları fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanına sevk ederler. Bugünkü yazımızda Fizik Tedavi bölümü ortopedi hastalarına nasıl bir fayda sağlar bundan bahsedeceğiz.
Öncelikle fizik tedavi hastanın ağrılarının azalmasına yardımcı olacaktır. Fizik tedavi ve Rehabilitasyon uzmanı hastayı değerlendirdikten sonra hastanın ağrısının azalması ve fonksiyonlarının artması için hastaya özel bir tedavi programı hazırlayacaktır.
Hayatımızın bir döneminde kas iskelet sistemi ağrıları çekebiliriz. Fizik tedavi bu ağrıları geçirmenin yanı sıra hastanın ilerleyen hayatında tekrar bu tarz ağrıları yaşamasını ve kas iskelet yaralanmalarını önlemek için hastaya kendisini nasıl koruyacağını öğretir.
Baş ağrılarının bir çok nedeni boyun çevresi kasların sertliğinden kaynaklanmaktadır. Fizik tedavinin öğreteceği özel egzersizlerle boyun çevresi kasları güçlendirmek mümkündür. Bu sayede bu sinir bozucu baş ağrılarından kurtulmuş olursunuz.
Yaşlandıkça, düşmek daha büyük risk haline gelir. Bu şekilde düşmeler uzun süreli sakatlanmalara neden olacaktır. Fizik tedavi hastalara nasıl dengelerini sağlayacağını ve buna yönelik egzersizleri öğretir. Bu sayede hastaların düşerek kendini sakatlamasının önüne geçilmiş olur.
Ayakkabınızı giymekte zorluk mu çekiyorsunuz. Eğilip yerden bir şeyler almakta zorluk mu çekiyorsunuz. Fizik tedavi ile daha elastik bir vücudunuz olacaktır. Bu sayede hayatınız rahatlayacak ve ağrılarınız azalacaktır. Güçlendirme egzersizleri ile posturunuz (duruşunuz) düzelecek, daha dik ve kendinize güvenir bir şekilde yürüyeceksiniz.
Şimdi söyleyeceğim şey fizik tedavinin direk olarak yaptığı bir yardım değil. Fakat iyi bir fizik tedavi kliniğinde fizyoterapistler işlerini severek yaptıkları için hasta tedavi sürecinde kendini mutlu hisseder. Bu arada fizik tedavi sürecinde sizin gibi ağrı çeken bir çok arkadaş edinirsiniz. Yalnız olmadığınızı bilmek tedavi sürecini de olumlu yönde etkileyecektir.
Bir hastanın tedavisi her zaman ilaçlar veya ameliyat ile yapılmaz. Kas iskelet sisteminin ağrılarını geçirmenin başka yolları da vardır. Bu ağrılar geçtikten sonra yeniden oluşmaması için nasıl tedbirler alınacağını da hastaya öğretmek gerekmektedir. Ortopedi ve Travmatoloji uzmanın bu konuda en yakın iş ortağı her zaman bir fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanıdır. Fizik tedavi programlarının yeterli olmadığı ve ameliyat gerektiği durumlarda uzmanınız sizi Ortopediye yönlendirecektir. Ortopedik cerrahi geçirmiş hastalar da sonrasında fizik tedavi ve egzersiz programına alınmak üzere Fizik tedavi uzmanına yönlendirilebilmektedir. Sonuç olarak bu bir takım çalışmasıdır ve tedaviye uyum sağladığınızda siz de bu takımın bir üyesi olursunuz. Sağlıklı bir yaşam dileğiyle…
Meşrubatlar ve Alkolsüz içecekler diz kireçlenmesine neden olur mu?
Vücudumuzun en çok ağırlık taşıyan eklemi diz eklemidir. Diz eklemimizde zaman içinde yıpranmalar meydana gelir. Bu yıpranmalar sonucu bazı insanlarda diz kireçlenmesi (artrozu) dediğimiz hastalık ortaya çıkar. Dizde meydana gelen yıpranmaların kireçlenmeye gitmesinde en önemli neden kişinin genetik yapısıdır. Fakat bunun yanında kişinin yaşam tarzı, yedikleri ve içtikleri de kireçlenmeyi hızlandırabilir. Bugünkü yazımız da 2013 yılında Harvard Üniversitesinde alkolsüz içeceklerin diz kireçlenmesi üzerine etkisi hakkında yapılan bir çalışma ile ilgili olacaktır.
2013 yılında Harvard Üniversitesinde, alkolsüz içeceklerle (kola ve meyve suyu gibi..) diz kireçlenmesi arasındaki ilişki hakkında bir çalışma sunuldu. Bu araştırmada haftada 5 veya daha fazla meşrubat tüketiminin diz kireçlenmesinin hızlı bir şekilde oluşmasına neden olduğu bildirilmiştir. Özellikle zayıf vücut yapılı erkeklerin bu tür içecekleri tüketmesinin diz ekleminde daha fazla yıpranmaya neden olduğu tespit edilmiştir.
Teorik olarak bu tür içecekler vücuttaki toksik maddelerin artmasına neden olmaktadır. Bu toksik maddelerin diz eklemindeki kıkırdakta yıkıma neden olduğu düşünülmektedir. Tek bir bilimsel çalışmayla meşrubatların diz kireçlenmesinde sorumlu olduğu tam olarak kanıt sayılamaz. Çalışmada şunu da göz önünde bulundurmamız gerekir ki, haftada 5 ten fazla meşrubat tüketen insanların yemek alışkanlıkları da genelde fast-food tarzındadır. Yaşam tarzlarında farklılıklar vardır. Bu dengesiz beslenme şekli ve durağan bir yaşam tarzı, bu hastalarda diz kireçlenmesinin esas sorumlusu olabilir.
Geçen yıl Harvard Üniversitesi’nde yapılan alkolsüz içecekler ve diz artriti arasında bir bağlantı öneren bir çalışma prestijli bir tıp konferansında sunuldu. Araştırmacı “Haftada 5 veya daha fazla diyet dışı alkolsüz içecekler tüketimiyle osteoartritte önemli ilerleme vardır ” sonucuna varmıştır. İlginçtir ki bu çıkarım obez olmayan erkekler için de geçerliydi. Araştırmacı obez erkeklerde alkolsüz içecekler ve osteoartrit arasında böyle bir korelasyon bulamamıştı. Bunun neden doğru olduğundan emin değillerdi. Bu sonuç tüketilen bir dizi alkolsüz içeceğe eşlik eden diğer faktörlerle de ilişkili olabilir. Örneğin alkolsüz içecekleri bu yoğunlukta tüketen erkeklerde daha kötü bir diyet alışkanlığı ve başka şekillerde daha az sağlıklı bir yaşam tarzı var olabilir.
Bu çalışma tam olarak meşrubatların diz kireçlenmesine neden olduğunu kanıtlamamaktadır. Bir ortopedi ve travmatoloji doktoru olarak eklem sağlığı için, vücudumuzda toksik maddelerin artmasına neden olan içecekleri ve yiyecekleri fazla tüketmemeliyiz kanaatindeyim. Civa, kurşun ve bakır gibi ağır metallerin vücudumuza girmesine engel olmalıyız. Ne kadar genetik olarak diz kireçlenmesine yatkın bir vücuda sahip olsak da, diz çevresi kaslarını güçlü tutarak, beslenmemize dikkat ederek kendimizi koruyabilir, yıkım sürecini yavaşlatabiliriz.

Kemik ve Eklem Sağlığı İçin Faydalı Besinler.
Kemiklerimiz sürekli kendisini yeniler. Yaşamın ilk yıllarında eski kemik dokusu sürekli yıkılır ve bunun yerine yeni kemik dokusu oluşturulur. Bu sayede kemiklerin sürekli dayanıklı olması sağlanır. 30 yaşına gelindiğinde, yeni kemik oluşumu yavaşlamaya başlar ve bu durum kemiklerde incelme ve eklemlerde sertleşme ile sonuçlanır.
Düzenli egzersiz kemik oluşumu süreci için uyarıcı etki sağlayabilir, ancak, aynı zamanda doğru beslenmek gerekir, böylece vücudumuza güçlü kemikler ve eklemler inşa etmek için gerekli hammaddeler sağlanmış olur.
Burada eklemler için beslenmeyi sağlayacak gıdaları şöyle sıralayabiliriz:
Balık: Ton balığı, somon ve uskumru gibi bazı yağlı balık türleri omega-3 yağ asitleri açısından zengindir. Haftada iki kez balık tüketmek özellikle romatoid artritli (iltihaplı eklem romatizması) olan hastalara faydalı olacaktır.
Soya Bazlı Gıdalar: Soya fasülyesi gibi gıdaların protein ve lif oranı yüksek, yağ oranı ise çok düşüktür. Bu besinlerin iltihap çözücü özelliği vardır, bu sayede eklem ağrılarını azaltır.
Sızma Zeytinyağı: Sızma zeytinyağı tüketimi osteokalsin gibi kemik oluşum belirteçlerinin artmasını sağlamaktadır ve yeni kemik oluşumunu arttırdığı gösterilmiştir. Saf haliyle, zeytinyağının anti-inflamatuar (iltihap giderici) ve antioksidan özellikleri vardır.
Kiraz: Araştırmalara göre, kirazda bulunan antosiyaninler gut ataklarını azaltmaya yardımcı olabilmektedir.
Süt Ürünleri: Peynir ve yoğurt gibi az yağlı süt ürünleri, kemik gücünü arttıran ve osteoporoz ve osteoartrit olanlar tarafından tüketilmesi gereken bol kalsiyum ve D vitamini ile doludur.
Koyu Yeşil Sebzeler: Kalsiyum güçlü kemikler için en önemli minerallerden biridir ve lahana, ıspanak gibi koyu yeşil yapraklı sebzelerde büyük miktarlarda bulunur.
Tatlı Patates: Kemik sağlığını arttırmakta yardımcı olabilir. Potasyum ve magnezyum bakımından zengin bir kaynaktır
Greyfurt: Bu meyve, kemik kaybını önlemeye yardımcı olmada önemli bir vitamin olan C vitamini bakımından zengindir.
Brokoli: C ve K vitaminlerini yüksek miktarda içermesinin yanı sıra, brokoli bileşik sulforaphane içerir, bu sayede osteoartrit (kireçlenme) ilerlemesini yavaşlatmakta yardımcı olur.
Yeşil Çay: Çalışmalar yeşil çayın iltihabı azaltan ve kıkırdak yıkımını en aza indiren antioksidanlar ile dolu olduğunu göstermiştir.
Bamya: Bamya içinde bir çok antioksidan ve K vitamini içerir. Bu sayede eklem yıpranmasını azaltır ve kemik yıpranmasını geciktirir.
Eklem artrozu (kireçlenmesi) için uygulanan enjeksiyonlar ve ağızdan alınan takviye ilaçların etkinliği
Günümüzde insanların yaşam süresi uzamaktadır. Bunun sonucu olarak toplumda diz veya kalça kireçlenmesine (artrozuna) daha çok rastlanmaktadır. Hastaların dizlerinde veya kalçalarındaki yıpranmayı yavaşlatmak ve eklemin protez ameliyatına gitmesini engellemek için birçok ilaç üzerinde çalışmalar yapılmıştır. Eklemin kayganlığını arttırmak veya kıkırdağın yapısını güçlendirmek için eklem içine enjekte edilen ilaçlar veya ağızdan alınan takviye edici haplar piyasada bulunmaktadır.
Eklem içi yapılan ilaçların birçok formu vardır. Bunların kimyasal yapıları birbirinden farklı olmakta ve piyasaya süren firmalar tarafından etkin olduğu savunulmaktadır. Halk arasında horoz ibiği, balık kıkırdağı tarzında adlandırılmaktadır. Bu ilaçların 3 hafta üst üste uygulananları olduğu gibi yılda tek doz enjeksiyon tarzında yapılan türleri de üretilmiştir. Yapılan bilimsel çalışmalarda bu ilaçların plesebo dediğimiz yalancı ilaçlara göre bir üstünlüğü gösterilmemiş veya çok düşük seviyede etkili olduğu yönünde bildiriler bulunmaktadır. Bu ilaçların etkinliği tartışmalı olduğundan dolayı sağlık güvenlik sistemleri bu ilaçları karşılamamaktadır. Ancak hastalar arasında klinik rahatlama olduğuna dair geri dönüşler azımsanamayacak düzeydedir.
Diz ve kalça artrozu (kireçlenmesi) için ağızdan günlük olarak kullanılan birçok hap bulunmaktadır. Bu hapların içeriği değişmektedir. Hapların içeriği kutuların üzerinde yazmakta ve genelde içinde onlarca madde olduğu iddia edilmektedir. Bazılarının ise organik olduğu söylenip sadece içindeki bitki isimleri yazmaktadır. Yapılan bilimsel çalışmalarda bu hapların eklem sağlığı üzerine etkinliği net değildir. Bu haplar ilaç sınıfında değil de besin takviyesi olarak piyasaya sürülmüştür. Pek çoğu sağlık bakanlığı değil, tarım bakanlığı tarafından onaylıdır. Bu tür ilaçlardan fayda gördüğünü söyleyen hastalar bulunmaktadır. Bu hastalar bu ilaçları kullanmasalardı da ağrıları azalır mıydı sorusunun cevabı bilimsel çalışmalarda farklılık göstermektedir.
Diz içine kortizon yapılması da erken evre diz artrozunda bir seçenektir. Eklem içi yapılan kortizon eklemde oluşan yıkımı azaltmaktadır. Fakat bu uygulama da geçici bir tedavi şeklidir. Hastanın ağrılarını gidermektedir. Kortizonun yan etkilerinden kaçınmak için genellikle en erken 6 ay aralıklarla yapılması tavsiye edilmektedir.
Eklem içi PRP ve ozon tedavisi ise erken evre artrozlarda etkili olabilecek diğer yöntemlerdir. Bu tedavilerde eklem içindeki kıkırdak yapılarının kendisini tamir etmesi için gerekli uyarıcı maddeler kişinin kanından ayıklanarak eklem içine yapılmaktadır. İleri seviye artrozlarda bu tedavilerin de etkinliği tartışmalıdır. Kök hücre tedavisinin ise seçilmiş özel vakalarda etkinliği gösterilmiştir.
Eklem artrozu (kireçlenmesi) ilerleyici bir rahatsızlıktır. Hastalar tedavi için ortopedi ve travmatoloji ve fizik tedavi ve rehabilitasyon polikliniklerine başvurmaktadır. Bu hastalara verilen ilaçlar veya tedaviler hastaların ağrılarını azaltmaktadır. Fakat hastalığın özelliğinden dolayı hastalarda ağrı tekrar oluşmaktadır. Bazı hastalar uzmanların kendilerini tedavi edemediğini düşünerek başka tedavi yöntemleri aramaktadır. Piyasada bulunan bu tür enjeksiyonlar ve haplara yönelmektedir. Fakat yapılan bilimsel çalışmalarda bu yöntemlerin uzun vadeli etkinliği gösterilememiştir. Bilimsel olarak hastaların eklem çevresi kaslarını güçlendirmesinin, kilo vermesinin ağrılarının azalmasında etkili olduğu tartışmasız gerçektir.
Kemik enfeksiyonu (osteomiyelit)
Kemik dokusu sert bir yapıya sahiptir ve bu sert yapı içindeki hücreler sayesinde canlı bir dokudur. Kemik dokusu enfeksiyona karşı çok dirençlidir. Bir kemiğin iltihap kapması için kemiğin canlılığında problem olması gereklidir.
Bir kemiğe mikroorganizmaların yerleşmesinin iki yolu vardır. Birincisi vücudumuzun başka bir yerindeki enfeksiyon odağındaki mikroorganizmaların kan yoluyla kemiğe ulaşması ve kemik enfeksiyonuna neden olmasıdır. Bu tür enfeksiyonlarla genellikle sık sık idrar yolu veya boğaz enfeksiyonu geçiren çocuklarda karşılaşmaktayız. Bu enfeksiyonun bulguları arasında ateş, bacağının üzerine yük verememe ve bacakta kızarıklık sayılabilir. Erken dönemde röntgen filmi normal olduğundan tanı için MRI görüntüleme gerekebilir. Bazı durumlarda kemikteki bu lezyonlar tümörler ile karışabilmektedir. Kemikten alınacak kültür sonucuna göre kemik cerrahi olarak temizlendikten sonra uygun ve uzun süreli antibiyotik kullanımıyla enfeksiyon tedavi edilebilmektedir.
İkinci enfeksiyon türü ise daha çok erişkinlerde görülen kemik enfeksiyonudur. Bu tür enfeksiyonlar ya çocukluk çağında gelişen kemik enfeksiyonunun uygun tedavi edilmemesi sonucu mikroorganizmanın kemiğe tamamen yerleşmesi sonucu oluşur ya da geçirilen kırıklar sonrası kemiğin canlılığını yitirmiş tarzda hasarlanması ve bakterilerin kemiğe direkt olarak yerleşmesi sonucu gelişir. Bu enfeksiyonun bulgusu genellikle kemik ağrısı şeklinde görülür. Enfeksiyon ilerleyerek ciltte akıntı da yapabilmektedir. Uygun tedavi edilmeyen hastalarda bu akıntılar dönem dönem durmaktadır. Fakat hastanın vücut direnci düştüğünde, önce kemik çevresinde şişlik ve sonrasında ciltte akıntı tekrar başlamaktadır. Birçok hasta yıllarca bu rahatsızlıkla mücadele etmektedir. Hatta halk arasında bu hastalığın mezarda biteceğine dair söylentiler vardır.
Günümüzde kemik enfeksiyonları bilinenin aksine tedavi edilebilen hastalıklardır. Bu tedavi süreci uzundur. Hastaların ve doktorların sabırlı olması gerekmektedir. Tedavide enfeksiyon olan kemik dokusu uygun şekilde ameliyat ile temizlenir, bu bölgede bakterinin türünü anlamak için kültür yapılır. Kemik içine ve çevresine antibiyotikli kemik çimentosu yerleştirilir. Kültür sonucuna göre enfeksiyon hastalıkları uzmanı tarafından hastanın antibiyotik tedavisi düzenlenir. Kan tahlilleriyle hastanın tedavi süreci takip edilir.
Bazı durumlarda enfeksiyon bulunan kemik kısmında canlılığın iyi olmaması nedeniyle o kısımdaki kemik tamamen çıkarılır. Daha sora kemik transportu denilen yöntem ile kemik uzatma yapılarak ekstremite (uzuv) tedavi edilir.
Kemik enfeksiyonu (osteomyelit) tedavisi hasta ve doktor için sabır gerektiren bir süreçtir. Bu süreç sonunda hastaların büyük kısmı sağlığına kavuşmaktadır. Hastalığın tekrarlama olasılığı oldukça düşüktür.
Kemik tümörleri
Günümüzde kanser vakaları artmaktadır. Bir çok kişi vücudunun bir yerinde ağrısı olduğunda aklına hemen kanser mi oldum sorusunu getirmektedir. Akciğer, meme, prostat, böbrek, troid tümörleri yaygın tümörlerdir. Bunlara kıyasla kemik tümörleriyle daha nadir karşılaşılmaktadır. Kemik tümörlerini iki grupta anlatabiliriz. Birincisi iyi huylu olan kemik tümörleri, ikincisi ise kötü huylu olan kemik tümörleridir.
İyi huylu kemik tümörleri genellikle hastalarda başka şikayetler nedeniyle çekilen radyolojik görüntülemelerde tesadüfen saptanır. Bazen bu tömürler kemiği zayıflattığı için kırık gelişmesi sonucunda da tespit edilebilir. İyi huylu tümörleri de 2 grup altında inceleyebiliriz. Birinci grup kemiğin içinde kendisini sınırlayan tümörlerdir. Bu kitlelerin bir çok türü vardır. Bu kitleler eğer ağrıya neden oluyorsa, kemiği zayıflatmış veya kırık gelişmiş ise cerrahi olarak tedavi edilir. Bir çok hasta sadece takibe alınır. İkinci gruptaki kitleler ise etkilediği kemik bölgesinde yıkım yapmakta ve sürekli genişlemektedir. Bu tür kitleler her zaman tedavi edilmelidir. Bu kitleler vücudun başka bölgesine sıçrama yapmaz, fakat olduğu bölgede tedavi edilseler de tekrarlama ihtimali mevcuttur. İyi huylu kemik tümörlerinin kötü huylu tümörlere dönüşme ihtimali çok düşüktür.
Kötü huylu tümörlerle ise toplumda fazla karşılaşılmamaktadır. Genellikle geç bulgu verdiğinden tanı konması gecikebilmektedir. Doktorlar tarafından kabul edilen görüşe göre ortopedi ve travmatoloji hastalarında gelişen kemik tümörlerinin, tümör ile ilgilenen merkezlerde tedavi edilmesi daha uygun olacaktır. Bir çok ortopedi ve travmatoloji doktoru kemikte gördüğü bir lezyon için hastalarını bu merkezlere yönlendirirler. Kitleden önce biyopsi yapılır ve kesin tanısı konur. Bununla birlikte kitlenin vücudun başka bir yerine sıçrayıp sıçramadığını anlamak için bilgisayarlı tomografi ve MRI incelemeleri yapılır. Eski dönemlerde böyle hastalar, hayatlarının kurtarılması için bacak veya kolun kesilmesiyle (ampute edilmesiyle) tedavi edilmeye çalışılırdı. Günümüzde kemoterapi ilaçlarının gelişmesi, ameliyat tekniklerinin ilerlemesi ve uygun protezlerin gelişmesi sonucu, uzvu kurtarma yönünde girişimler yapılmaktadır. İzlenecek yol tümörün türüne göre değişse de, kabul edilen tedavi şekli genelde önce kemoterapi ile kitlenin küçültülmesi, sonra kitlnini ameliyat ile alınması, uygun protez, plak ve kemik greftleri ile uzvun kurtarılmaya çalışlmasıdır. Sonrasında tekrar kemoterapi veya radioterapi yapılır. Bu hastalarda başarının en önemli anahtarı erken tanı konmasıdır.
Bir başka tümör şekli ise daha çok yaşlılarda görülen başka bir organdaki kitlenin kemiğe metastaz (sıçrama) yapmasıdır. Bu hastaların tedavisi genellikle onkoloji kliniğinde düzenlenir. Ortopedi ve travmatoloji uzmanı bu hastalarda tümörün neden olabileceği kırıkları önlemek veya gelişmiş kırıkların tedavisi yönünde girişim planlamaktadır.
Kemik tümörlerin büyük çoğunluğu iyi huylu tömürlerdir ve bunların büyük bir kısmı sadece takip edilir. Kötü huylu kitlelerin tedavisinde birinci amaç hastanın hayatını kurtarmaktır. İkinci amaç ise etkilenen kol veya bacağı hastanın kullanabileceği şekilde tedavi etmektir. Bu hastaların kemik tümörleri ile ilgilenen ortopedi ve travmatoloji uzmanları tarafından tedavi edilmesi hastalar için hayati önem taşımaktadır.

Kalça Protezi Yapılan Hastalar Nelere Dikkat Etmelidir
Kalça ekleminde artroz (kireçlenme) geliştiğinde özellikle yürüme esnasında kalça ekleminde ağrı olur. Bu ağrılar genellikle kasık bölgesinde hissedilir. Kireçlenmenin ilerlemesi sonucu hasta yürürken aksamaya başlar ve ağrının şiddeti giderek artar. Kalça hareketlerinde azalma olur ve yere çömelmekte güçlük, çorap ve ayakkabı giymekte zorlanmalar başlar. Bu gibi şikayetleri olan hastaların tedavisi için kalça protezi yapılması gerekir. Kalça protezi yapılan hastanın ameliyat sonrasında dikkat etmesi gereken şeyler vardır.
Kalça protezi ameliyatından sonra hasta odasına alınır. Ameliyatın erken döneminde anestezinin etkisiyle hasta kendinde olmadığında yapacağı ters bir harekette kalça eklemi yerinden çıkabilir. Bu nedenden hasta yatağına dikkatli bir şekilde alınmalı ve yatak içinde hasta sırtüstü yatar ve bacak arasına yastık konur. Eğer ameliyattan sonra dren (yara bölgesindeki kanın dışarı akması için takılan sistem) takılmış ise belli aralıklarla hemşire tarafından takip edilir ve haznesi dolmuş ise boşaltılır. Bazı uzmanlar bu ameliyatlarda dren kullanmayabilir.
Ameliyattan bir gün sonra hastaya yatak içinde nasıl oturacağı ve yatakta nasıl kalkıp yürüyeceği öğretilir. Kalça ekleminin çıkmaması için hastanın bacağı aşırı derecede içeri veya dışarı dönmemeli, ve bacaklar birbirinden ayrık olmalıdır. Oturma esnasında kalça 90 dereceden daha fazla bükülmemelidir. Bu nedenden dolayı hasta çekyat ve tabure gibi alçak yerlere oturmamalıdır. Eğer evdeki tuvalet alçak ise tuvalet yükseltici kullanılması gerekir. Hasta bu dönemde yürüteç yardımıyla yürür. Kalçasındaki ağrının izin verdiği kadar bacağına yüklenebilir. Sabah vizitinde doktor kalça çevresi kaslarının güçlendirilmesi için yapılması gereken egzersizleri hastaya öğretir.
Birinci gün hastaların ağrıları oldukça azalmış olacaktır. Hastanın pansumanı yapılır ve ağrı durumuna göre ameliyattan bir gün sonra evine taburcu edilebilir. Eve giden hasta kendisine verilen egzersizleri devamlı yapmalıdır. Ağrısı olduğunda doktorunun kendisine reçete ettiği ağrı kesicileri kullanmalıdır. Hasta ev içinde kendi ihtiyaçlarını görebilir. Yürümek için yardımcı cihaz olarak yürüteç veya kanedyen (baston) kullanabilir. Doktorların tavsiye ettiği süre boyunca yürüteç veya kanedyen kullanmaya devam etmelidirler.
Hasta gün aşırı pansuman yaptırır ve 10 gün sonra dikişlerini aldırmak için kontrole gelir. Dikişler alındıktan 1 gün sonra hasta banyosunu yapabilir. Bu aşamadan sonra hasta doktorunun tavsiyesine göre tek kanedyen kullanarak yürüyebilir. Ameliyatın erken döneminde hasta yere çömelemez ve çorabını kendisi giyemez. Genelde hasta 4. ayda çorabını kendisi giyebilir hale gelmektedir.
Düşük bir ihtimal olsa da erken dönemde ters bir harekette kalça protezi yerinden çıkabilir. Böyle bir durumda hasta doktoruna ulaşması gerekmektedir. Genellikle anestezi altında hastanın kalçası yerine yerleştirilir. Eğer kalça protezi tekrar tekrar çıkıyorsa protezin değiştirilmesi gerekebilir.
Diğer önemli bir konu ise kalça protezi yapılan hastaların bacak damarlarında kan pıhtısı oluşması olasılığıdır. Bu olay nadir olsa da bunun için her hastada tedbirler alınması gerekmektedir. Hastaların uyluğa kadar basınçlı antiembolik (pıhtılaşma önleyici) çoraplar (varis çorabı) giymesi tavsiye edilir. Pıhtıyı önlemek için doktorun önerdiği enjeksiyon tarzı ilaçların veya hapların 35 gün boyunca her gün alınması gerekmektedir. Baldır kısmında oluşacak şişlik veya kızarıklıkların mutlaka doktora bildirilmesi gerekmektedir. Protez ameliyatı yapılan hastaların diş hekimine gittiklerinde kalçalarında protez olduğunu söylemeleri ve işlem öncesinde antibiyotik almaları gerekmektedir.
Diz Protezi Yapılan Hastalar Nelere Dikkat Etmelidir
Gonartroz (diz eklemi kireçlenmesi) olan hastaların gün içinde yürüme mesafeleri azalır. En yakın komşusuna gitmek istediğinde yolda birkaç kez ağrı nedeniyle oturup dinlenme ihtiyacı duyacaktır. Bu ağrılar zaman içinde evde oturduğunda da olmaya başlayacaktır. Bu ağrılar artık uykuları da kaçırmaya başladıysa diz protezi ameliyatı yaptırma vakti gelmiş demektir. Bu ağrılar sebebiyle başvurulan ortopedi ve travmatoloji uzmanı yaptığı muayene ve çekilen röntgen filmlerini değerlendirdikten sonra diz protezi ameliyatı önerecektir. Bu yazımızda diz protezi sonrası hastaların nelere dikkat etmeleri gerektiği konusuna değineceğiz.
Diz protezi ameliyatı yapıldı ve ameliyat sonrası hasta yatağına alındı. Bu dönemde hastanın dizinde fazla kanama olmaması için diz eklemi çevresine buz konması fayda verecektir. Eğer ameliyattan sonra dren (yara bölgesindeki kanın dışarı akması için takılan sistem) takılmış ise belli aralıklarla hemşire tarafından takip edilir ve haznesi dolmuş ise boşaltılır. Bazı uzmanlar bu ameliyatlarda dren kullanmayabilir. Hasta ağrıdan dolayı dizini sürekli bükük tutarsa, sonrasında dizini düz olarak uzatmakta zorlanacaktır. Bu sebepten dolayı ameliyat sonrası erken dönemde hastanın bacağını düz tutması önemlidir. Gerekirse hastanın ayağının altına birkaç yastık konarak diz eklemi düz hale getirilebilir.
Ameliyattan bir gün sonra sabah vizitinde hastaya yürüteç yardımıyla nasıl yürüyeceği doktoru tarafından gösterilir. Herhangi bir sorun olmadan yapılan diz protezlerinde hasta bacağına tam yük vererek yürüyebilir. Hasta bundan sonra lavaboya yürüteç yardımıyla gidebilir. Bu hastaların ek bir sıkıntısı yoksa hiçbir şekilde idrar sondası veya hasta bezi kullanmamalı veya talep etmemelidirler. Yürümesi öğretilen hastaya doktoru tarafından diz çevresi kaslarını kuvvetlendirecek egzersizler başlanır. İkinci bir egzersiz ise diz ekleminin bükülebilmesi için gereken egzersizlerdir. Hasta kaslarını kuvvetlendirme egzersizleri yaptığı kadar dizini bükmeyi sağlayacak egzersizleri de çalışmalıdır.
Birinci gün hastaların ağrıları oldukça azalmış olacaktır. Hastanın pansumanı yapılır ve ağrı durumuna göre ameliyattan bir gün sonra evine taburcu edilebilir. Eve giden hasta kendisine verilen egzersizleri devamlı yapmalıdır. Ağrısı olduğunda doktorunun kendisine reçete ettiği ağrı kesicileri kullanmalıdır. Hasta ev içinde kendi ihtiyaçlarını görebilir. Yürümek için yardımcı cihaz olarak yürüteç veya kanedyen (baston) kullanabilir. Bazı hastalar ağrılarının azalmasıyla birlikte bu yardımcı cihazları erken dönemde bırakabilir. Ağrısı olan hastalar ise doktorlarının tavsiye ettiği süre boyunca yürüteç veya kanedyen kullanmaya devam etmelidirler.
Eve taburcu edilen hastanın gün aşırı pansuman yapması gerekmektedir. Pansumanı bir sağlık çalışanının yapması daha uygun olacaktır. Pansuman yapılırken dikkat edilecek husus gazlı bezlerin steril (mikroorganizmalardan arındırılmış) olması gerektiğidir. Dizler bükük bir şekildeyken pansumanın üzerindeki bantların yapıştırılması hastanın dizini bükmesini kısıtlamayacaktır. Ameliyattan 15 gün sonra hasta ameliyatını yapan doktora kontrole gitmelidir. Doktor tarafından pansuman kontrol edilir ve dikişler alınır. Hastanın yürüyüşü ve dizini ne kadar büktüğü kontrol edilir. Hastanın yürümek için yardımcı cihaza ihtiyaç duyup duymadığı test edilir. Hastaların çoğu 45 gün sonunda yardımcı cihaza ihtiyaç duymadan hayatını idame ettirebilir hale gelmektedir. Diz çevresi kasları zayıf olan, egzersize uyumsuz olan ve dizini bükmekte veya açmakta güçlük çeken hastalar fizik tedavi ve rehabilitasyona yönlendirilir.
Diğer önemli bir konu ise diz protezi yapılan hastaların bacak damarlarında kan pıhtısı oluşması olasılığıdır. Bu olay nadir olsa da bunun için her hastada tedbirler alınması gerekmektedir. Hastaların diz altı hizasına kadar basınçlı antiemboli (pıhtılaşma önleyici) çoraplar giymesi tavsiye edilir. Pıhtıyı önlemek için doktorun önerdiği enjeksiyon tarzı ilaçların veya hapların 15 gün boyunca her gün alınması gerekmektedir. Baldır kısmında oluşacak şişlik veya kızarıklıkların mutlaka doktora bildirilmesi gerekmektedir.
Diz protezinin amacı ağrısız bir şekilde hastanın yürümesini sağlamaktır. Ortopedi ve travmatoloji uzmanı olarak diz protezi yaptığım hastalara verdiğim en önemli tavsiye yürüyebildikleri kadar çok yürümeleridir.
Kemik kırıklarında yanlış kaynama veya kaynamama problemleri
Kemik kırıklarının tedavisi teknolojinin gelişmesiyle günümüzde gayet başarılı bir şekilde yapılmaktadır. Kırıkların yanlış kaynaması veya kaynamaması problemleriyle sık karşılaşmıyoruz. Fakat bir kırığın yanlış kaynaması veya kaynamaması hasta için ciddi bir problem oluşturmaktadır. Tedavi süreci normal kırıklara göre daha sıkıntılıdır. Bu yazımızda önce kırıkların yanlış kaynaması ve tedavisinden bahsedeceğiz. Sonrasında kırık kaynamama problemlerine değineceğiz.
Günümüzde basit kırıklar ve çocuk kırıkları genellikle alçı ile tedavi edilmektedir. Daha karmaşık kırıklar ve birçok erişkin yaştaki kırıklar ise ameliyat ile tedavi edilmektedir. Her iki tedavi yönteminde de hastanın kırığı anatomik dediğimiz orijinal dizilimi sağlanarak tespit edilir (sabitlenir). Alçı içinde bulunan kırık parçaları kasların kuvvetiyle yer değiştirebilir. Bu nedenle alçı yapılan hastaların doktorlarının takibe çağırdıkları günlerde röntgen çektirerek kontrollerine gitmeleri önem taşımaktadır. Ameliyat edilen hastalarda çok nadir olmakla birlikte kullanılan plaklara erken yüklenme sonucu yanlış kaynama oluşabilmektedir. Yanlış kaynamada eğriliğin çok fazla olduğu ( genellikle 10 derecenin üstünde açılanma olduğu) durumlarda, hastada aksamaya, kolunu veya elini kullanmakta zorlanmalara neden olabilir. Bunun yanında kırığı ilgilendiren eklemlerde erken dönemlerde ağrıya ve ilerleyen sürede artroza (kireçlenmeye) neden olmaktadır. Bir hastanın kırığının yanlış kaynadığı durumlarda başvurduğunuz uzman tarafından uygun çekilmiş röntgen filmleri istenir. Bu filmler üzerinde ölçümler yapılır. Kırık kemiğin belli derecelere kadar eğri kaynaması sağlık açısından sıkıntı oluşturmayabilir. Fakat bu sınırların üzerinde bir açılanma ile kaynama olduğu durumlarda, kemik uygun yerinden cerrahi olarak yeniden kırılır. Oluşturulan bu yeni kırığın dizilimi sağlandıktan sonra uygun bir yöntem ile tespiti (sabitlenmesi) yapılır. Kemiğin düzgün bir şekilde kaynaması sağlanır.
Kemik kırıkları için diğer önemli bir durum ise kaynamasında gecikme olması veya kaynamamasıdır. Bir kırık kaynaması için gerekli olan iki şart vardır. Bunlardan birincisi kemiğin kanlanmasının iyi olması ve ikincisi ise kemiğin sağlam bir şekilde tespit edilmiş(sabitlenmiş) olması gerekliliğidir. Yüksek enerjili dediğimiz (yüksekten düşme, trafik kazası gibi…) kemik kırıklarında, kemik çok fazla hasar görür. Bu durumda kemiğin canlılığında sorunlar oluşabilir. Bu tür kırıkların bir çoğunda kemik üzerinde cilt bütünlüğü bozulur ve kırık açık kırık durumuna geçer. Açık kırıklarda da kemiğin canlığını kaybetmesi yüksek bir ihtimaldir. Bu şekilde bir kırığın iyileşme sürece daha uzun olacaktır. Bu süreç uzadıkça kırıkta kaynama problemleriyle karşılaşırız. Kemik kırıklarının kaynama problemini oluşturan diğer önemli sebep ise yukarıda bahsi geçen kırığın tespitinde sıkıntı olmasıdır. Bazı kırıkların şekli ve yeri itibariyle plak veya çivi ile tespitleri tam sağlanamayabilir. Bu durumlarda kemiğin canlılığı yerinde olduğu halde kırık uçlarındaki küçük hareketler kırığın kaynamasını engelleyecektir. Bu arada şunu söylemek gerekir ki kırığın kaynamasını geciktiren bir diğer şey de hastanın sigara kullanmasıdır.
Bir kırıkta kaynama problemi var demek için kesin belirtilen sınırlar yoktur. Bir kemik kırığı beklenen süre içinde kaynamıyorsa veya kontrollerde çekilen röntgen filmlerinde kaynama bulgusu saptanamıyorsa bu kırıkta kaynama gecikmesi veya psödoartroz (yalancı eklem) dediğimiz klinik durum vardır. Böyle bir durumla karşılaşıldığında hasta için uzun bir süreç başlayabilir. Hastanın ve doktorun sabrı tedavi için önemlidir. Öncelikle kırığın kaynamasına engel olan faktörler ortaya konmalıdır. Canlılığını yitiren kemiğin yerine genelde leğen kemiğinden alınan kemik greftleri(nakilleri) yerleştirilerek tedavi edilmeye çalışılır. Tespit yönteminin kırığın kaynamasını geciktirdiği durumlarda yerleştirilen implantlar çıkarılır, daha sağlam bir şekilde kemik kırığı tespit edilir. Bu tür hastalar kesinlikle sigara kullanmamalıdırlar. Birçok hastamız kırığın kaynaması için neler yiyebileceklerini sormaktalar. Bilimsel çalışmalar sadece sigara kullanmanın kırığın kaynamasına engel olduğunu söylemektedir. Kırığın kaynaması için normalde hangi gıdaları tüketiyorsanız aynısını tüketmeye devam etmeniz yeterlidir.
Fibromyalji (kas romatizması)
Fibromyalji (kas romatizması), yorgunluk, uygu düzensizliği, ruh hali bozukluklarına eşlik eden yaygın kas ağrılarıyla kendini gösteren bir rahatsızlıktır. Araştırmacılar fibromyaljinin, ağrıyı beyne ileten sinirlerin fazla hassaslaşması sonucu oluştuğuna inanmaktadır.
Hastalık genellikle geçirilmiş ciddi bir travma, cerrahi girişim, enfeksiyon veya önemli psikolojik stres sonrası başlar. Bazı durumlarda hastalığı tetikleyen olayların üst üste gelmesi sonucu ortaya çıkabilir.
Hastalığın sebebi tam olarak bilinmemekle birlikte, araştırmacılar kalıtsal yatkınlık olduğuna, geçirilen bazı hastalıkların ve psikolojik sıkıntıların fibromiyaljiyi tetiklediğine inanmaktadırlar. Kadınlarda daha çok görülmekle birlikte, aile öyküsü olan hastalarda da sık görülmektedir. Hastaların yapılan kan tahlilleri ve radiolojik görüntülemeleri genellikle normal olduğu için tanı koymak için hastalarda kan tahlili veya radiolojik görüntüleme istemi yapmaya gerek yoktur. Doktorlar genellikle hastadan aldığı öykü ve yaptıkları muayene ile tanıyı koyarlar.
Bu hastalarda 3 ay boyunca geçmeyen eklem çevrelerinde künt ağrılar olur. Ağrı gövdenin her iki tarafında, kollarda, sırtta ve bacaklarda olmaktadır. Fibromiyalji hastaları genellikle fazla uyusalar bile sabahları yorgun olarak uyanırlar. Ağrı yüzünden geceleri sıklıkla hastaların uykuları bölünmektedir. Bu hastalar gün içinde işlerine konsantre olmakta da zorluk çekmektedirler. Fibromiyalji kadınlarda erkeklere göre daha sık görülür. Bu hastalığı olan kişilerin bir çoğunda gerilim tarzı baş ağrıları, çene ekleminde ağrı, yaygın kaygı ve depresyon bozukluğu eşlik etmektedir.
Fibromyalji için kesin bir tedavi yöntemi ortaya konmamıştır. Fakat antidepresanlar, kas gevşeticiler, nöropatik ağrı için kullanılan ilaçlar ve ağrı kesiciler yardımıyla ağrılar kontrol altına alınabilir. Hastanın plates, yürüyüş, yüzme gibi egzersizler yapması, stresli işlerden ve durumlardan uzak durarak rahatlaması hastaların ağrılarını azaltabilir. Ağrıların yoğunlaştığı bölgelere uzman doktorlar tarafından enjeksiyon tedavisinin faydası olmaktadır. Hastanın ağrılarının arttığı dönemde sıcak duş almaları ağrılarına iyi gelmektedir. Kaplıca tedavisi de yapılabilecekler listesinde sıralanabilir.

Kemik erimesi (Osteoporoz)
İnsan gövdesinin ayakta durabilmesi için sağlam kemik yapısının olması gerekmektedir. Sağlam kemik yapısı kemiğin yapısını oluşturan sağlam bağların olması ve bu bağların arasının yeterli miktarda kalsiyumla desteklenmesiyle oluşmaktadır. 25 yaşında kemiklerimiz kalsiyum depo edebileceği en yüksek kapasiteye ulaşır ve bu yaştan sonra kemiklerde kalsiyum miktarı zamanla azalır. Yaş ilerledikçe kemikte oluşan bu erime kırılma riski oluşturuyorsa artık kişide kemik erimesi (osteoporoz) rahatsızlığından söz edebiliriz. Kemik erimesi genelde kalça, omurga ve el bileğinde kırıklara neden olmaktadır.
İki çeşit kemik erimesi vardır. Primer kemik erimesi yaşın ilerlemesi sonucu oluşur. Sekonder kemik erimesi ise herhangi bir rahatsızlık sonrası oluşan kemik erimesidir.
Primer kemik erimesinin iki şekli vardır. Birincisi kadınların menopoz sonrası hormon seviyelerindeki değişimler sonrası oluşan kemik erimesidir. İkincisi ise yaşın ilerlemesiyle oluşan kemik erimesidir ki bu tür osteoporoz hem erkeklerde hem de kadınlarda görülür. Kadınlarda menopoz öncesi yüksek olan östrojen hormonu kemik dokusunu korumaktadır. Menopoz sonrası kadınlarda kemikler hızla kalsiyum kaybına uğrayabilmektedir. Be nedenden dolayı kadınların 50 yaş sonrası kemik yoğunluğu ölçümü yapmaları ve kemik erimesi var ise tedavi başlanması gerekmektedir. Genelde 70 li yaşlarda hem erkeklerde hem de kadınlarda kemik erimesi görülebilir. Yaygın ağrısı olan erkelerin de bu yaşlarda kemik yoğunluğu ölçümü yaptırmaları önerilmektedir.
Kemik yoğunluğu ölçümüne BMD denmektedir. Bu ölçüm düşük doz radyasyon içermektedir. Hastaların kalça ve bel omurgalarının kemik yoğunluğuna bakılmakta ve kişinin yaşına göre olması gereken değerler ile karşılaştırılmaktadır. Kemik yoğunluğu düşük olan, kalça ve omurgalarda kırık oluşma riski yüksek olan kişilere ilaç tedavisi başlanmaktadır.
Osteoporoz için kullanılan ilaçlarda amaç kemik yıkımını azaltmak ve kemik yapımını arttırmaktır. Bu ilaçların günlük tablet olarak alınan şekilleri olduğu gibi, 3 aylık, 6 aylık veya 1 yıllık enjeksiyon şeklinde verilenleri de bulunmaktadır. Ortopedi ve travmatoloji uzmanı, fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanı, kadın doğum uzmanı kemik erimesi ilaçlarını reçete edebilmektedir. Kemik erimesi çok ileri derece olan hastalarda kemik oluşumunu hızlandırmak için bazı hormonların kullanılması gerekebilmektedir. Bu durumda endokrinoloji uzmanı ile hastanın tedavisi düzenlenir. Birçok uzman doktor kemik yapımını desteklemek için hastalarına kalsiyum haplarıyla birlikte D vitamini reçete etmektedir.
D vitamini kemik için önemlidir. D vitamini kalsiyumun kemiklere depolanmasına yardım etmektedir. Güneş ışınları cildimizin altında bulunan D vitaminlerini aktive etmektedir. Bir kişinin günde 15 dakika yüzünün ve ellerinin güneş ışınına maruz kalması günlük D vitamin için yeterli olmaktadır. D vitamini eksikliği olduğunda doktorunuz tarafından önerilen dozlarda vitamin kullanabilirsiniz. Eğer ağızdan D vitamini alıyorsanız bunun yanında süt ürünleri tüketmeniz faydalı olacaktır. Kemik dokusuna yük bindirmek de kemiklerin sağlamlığını arttırmaktadır. Bu sebeple gün içinde yapacağınız yürüyüşler de kemik sağlığı için önemlidir.
Sekonder kemik erimesi ise bazı hormon rahatsızlıklarında, birtakım ilaçların kullanımında, böbrek yetmezliğinde veya bazı kanser türlerinde görülebilmektedir. Bu tür kemik erimelerinin tedavisi öncelikle sebep olan hastalığın iyileştirilmesiyle yapılmaktadır.
Kemiklerimizin sağlam olması için 25 yaşına kadar kemiklerimize depo edebileceğimiz en yüksek değerde kalsiyum depolamakla işe başlayabiliriz. Bunun için süt ve süt ürünleri tüketmekte ve güneşli günlerde dolaşmakta fayda vardır. Kemik erimesiyle karşı karşıyaysanız doktorunuz kemik yoğunluğu ölçümü yaparak sizlere tedavi başlayacaktır.